20
ผลิตภัณฑ์
ที่คุณวิจารณ์แล้ว
214
ผลิตภัณฑ์
ในบัญชี

บทวิจารณ์ล่าสุดโดย The_Vigilante91

< 1  2 >
กำลังแสดง 1-10 จาก 20 รายการ
ยังไม่มีใครให้คะแนนบทวิจารณ์นี้ว่าเป็นประโยชน์
25.4 ชม. ในบันทึก (2.6 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Optimizasyon neydi? Optimizasyon emekti. Hep söylerim "bir oyunu ayakta tutan en önemli temel optimizasyondur" diye. Bunu da yapamıyorsanız diyecek söz yok. Patch falan gelip oyun sağlıklı şekilde çalışana kadar bu inceleme de burada dursun. Gölgelendiricilerin yüklenmesi olayını saymadım bile!
โพสต์ 28 มีนาคม 2023
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
2 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์
28.9 ชม. ในบันทึก
Mitoloji sever misiniz? Ben severim. Özellikle tanrılar, yarı tanrılar, doğaüstü olaylar, farklı kültürlerin fantastik diyarları, entrikaları ve ilginç yaratıkları derken kendimi uçsuz bucaksız bir derinlikte bulurum. Mitolojide, her kültürün bir takım değişik yansıması, benzerliği ve yorumlaması bulunur fakat az sayıda olanı bunu çekici hale getirir. İskandinav mitolojisi de bunlardan birisidir.

2005 yılında Playstation konsolunda beliren ve çok uzun yıllar devam edecek, hakkında türlü şekilde olumlu yorumlar yapılacak bir oyun gözüktü: God Of War.

Oyun dünyası ve oyuncular, Kratos ve yunan tanrılarının arasında geçen dehşet verici olayları deneyimleme şansına ilk kez sahip olduğundan dolayı bu fırsatı kaçırmamayı uygun gördüler. Saf nefret ve öfke barındıran ana karakterimizin içinde yanan intikam ateşiyle beraber, kendimizi de müthiş ve uzun bir yolculuğun içinde bulduk. Sparta'nın hayaleti yunan tanrılarının, babasının ve tüm Olimpos'un içinden geçtiği gibi yıllar da onlarla beraber geçti. Elbet bu dönemler içerisinde de yeni God Of War oyunları karşımıza çıktı ve Kratos'un destansı hikayesi sürükleyiciliğini korudu.

Derken yıl 2018'e geldi!

GOD OF WAR

Tanım: GOD OF WAR, 2018 yılında Playstation'a özel olarak piyasaya sürülmüş bir Aksiyon-Macera oyunudur. Artık Exclusive oyunların yavaş yavaş PC'ye geldiğine alıştığımız bu çağda GOD OF WAR da bu yıl 14 ocakta da biz PC oyuncularıyla buluştu. Oynanış dinamikleri, bölüm tasarımları gibi faktörlerden ötürü oyunun az ve ya çok ne olduğunu hemen hemen herkes bilmekteydi. Popülerliğini Blockbuster film serileri gibi dengede tutan bu taze yapım son derece etkili, dışa dönük, oyuncuların ne istediğini bildiği gibi ne vermek istediğini de bilen bir yapımdı. Fakat, bu oyunu bilmek ayrı bir şey, deneyimlemek ise bambaşka bir şeydi!

Yolculuğumuzun başlarında Kratos'un İskandinav topraklarında oğlu Atreus ile sessiz sakin bir hayat sürdüğüne şahit oluyoruz. Zamanında Titanlara ve Olimpos tanrılarına kan kusturmuş olan Sparta'nın hayaletinin böyle ıssız bucaksız bir mekanda gürültüsüz bir şekilde yaşamaya çalışmasına alışık değiliz. Karısı yeni ölmüş olan Kratos, cenaze sırasında karısının yakılan bedeninin küllerinin diyarın en yüksek dağının zirvesinden serpmek için yola çıkmaya hazırlanır. Bu, karısının son isteğidir. Atreus, Kratos'un isteği üzerine beraber ava çıkarlar ve Atreus'un bu zorlu yolculuk için hazır olup olmadığı belli olacaktır. Avda ise bir Troll ile karşılaştıktan ve onu benzettikten sonra anlaşılır ki öfkesine hakim olamayan Atreus ise Kratos'un gözünde hazır değildir. Derken fiziksel ve büyüsel olarak hiçbir şekilde bedeni acı hissetmeyen bir yabancı kapılarına dayanır, Kratos'u pataklar, Kratos da yabancıyı. Atreus bu yolculuğa hazır olmasa bile öldürdüğü yabancıdan haz etmeyen Kratos artık başka çaresi kalmadığı için yollara düşme vaktinin geldiğini anlamış ve oğluyla beraber karısının son isteğini yerine getirmek için uzun ve soluksuz yolculuğuna başlar.

Oynanış dinamikleri, oyunda alışılması zor olmayan bir sistem üzerine kuruludur. mekaniklere ve kontrollere alışmak güç olmadığı gibi, durumu da son derece eğlenceli hale getirmektedir. Vuruş hissi tatmin edici, Kratos'un ağırlığı yerinde ve savaş sırasındaki üstünlüğünüz tamamen uygulayacağınız stratejiyle orantılıdır. Combat sırasında ister bol bol dodge kullanabilir ve Kratos'un çevikliğinden faydalanabilir, isterseniz de balta (Leviathan Axe) ve kalkan kullanarak gerçek bir Warrior gibi düşmanları acımadan kesebilirsiniz. Düşmanları yumruklarınız veya Atreus'un okları ile sersemletmek onları Finish'e hazır hale getirir. Oynanış konusunda oyunun zenginliği başlardan itibaren kendini belli etmektedir ve bunu size en uygun şekilde vermektedir.

Maceranız esnasında yol alırken bölüm dizaynları içerisine akıllıca yerleştirilmiş bulmacalar da tıpkı Combat'ın oynanışa olumlu etki sağladığı gibi oyundan aldığınız zevki de dengede tutar. Bir yerden başka bir yere geçmek için çözmeniz gereken ufak tefek puzzle'lar ve kullanılması zorunlu toplanabilen nesneler kafa yormanız gereken bir diğer unsurlardır. Bunlarla birlikte kendi senaryolarına sahip yan görevler (Bir Witcher 3 beklemeyin tabi) ve bitirildiği taktirde kazanılabilen zırh, rün ve işinize yarayacak çeşitli nesneler de oyuna tat katmaktadır. Oyun sırasında bol bol Kertik Gümüş toplamaya gayret edin. Bunlar, zırh imalatı ve zırhı geliştirme açısından önemli bir roldedir. Kertik gümüşleri çevredeki sandıkları açarak veya vazoları parçalayarak toplayabilirsiniz. Oyunda etrafta gizli odalar ve gizli geçitler bulunur. Buralar size kendinizi geliştirebilme imkanı sağlayan (canınızı ve öfkenizi artıran nesneler) sandıklara ev sahipliği yapar. Oyunu hızlıca değil de sindire sindire ve her yeri dikkatlice inceleyerek oynadığınız taktirde kendinizi geliştirmeniz ve düşmanlara karşı daha etkili hale gelmeniz daha kısa sürecektir. Kısacası: Bol bol Loot yapın!

Kratos savaş sırasında fiziksel hasarlar verebileceği gibi farklı kombolar kullanarak Rün hasarları da verebilmektedir. Rün hasarları düşmanların anatomisine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin buzla kaplı bir düşmana ateş rünü barındıran bir saldırı yapmak düşmanı çok daha kolay alt edilebilir hale getirir. Rünler maceranız sırasında toplayabileceğiniz özellikler olacağı gibi satın alınabilinen ögelerdir. Leviathan baltasına yerleştirilebilir, kullandıktan belli bir süre sonra şarj olması gerekmektedir. Sonrasında tekrar kullanabilirsiniz.

Oyun sırasında düşmanlarla sadece siz değil Atreus'da mücadele eder. Atreus'un düşmanlara ok atmasını ve onları sersemletmesini, Kratos'un geçemeyeceği yerlerden geçtiğinde yeni bir yol açmasını sağlayabilirsiniz. Atreus oyunda sadece kullanabileceğiniz bir NPC'den çok canlı bir insan gibidir. Olaylar veya olabilecekler hakkında yorum yapar, sizi sinirlendirebilecek veyahut tebessüm ettirebilecek sözler sarf eder, yolculuk sırasında sizden hikaye anlatmanızı bile ister ve atmosferi körükler. Kısacası Red Dead Redemption 2'de atınız size ne kadar yakınsa bu oyunda da Atreus size o kadar yakındır. Sonuçta o bizim "BOY"umuz!

Düşman çeşitliliği belki de oyunun en göze batan ve en çok eleştirilen sıkıntılarından birisidir. Farklı düşman tipleri yerine, bir çok düşmanın birbirinin kopyası olması ve sadece farklı renklere bürünmüş olarak karşımıza çıkması size bazen aynı şeyleri yaptırıyor hissiyatı oluşturabilir. Bununla birlikte aynı Finish animasyonları da bir süre sonra baymaktadır. Fakat oyunun bu denli büyük çaptaki artılarının yanında bu tekdüzelik de eninde sonunda mağlup olmakta, oyunun büyük artıları küçük eksilerini acımasızca ezmektedir.

Grafik konusunda oyun şov yapmaktadır. Renk paletleri itina ile kullanılmış, her şey yerli yerinde ve göz yormayan şekildedir. Optimizasyon da gayet iyidir ve oyun zevkinizi herhangi bir şekilde baltalayabilecek düzeyde değildir. Ses kısmı da oyunun üzerinde çok çalışıldığının bir diğer göstergesidir. Diyalog seslerinden tutun canavar seslerine kadar hemen hemen her şey ilmek ilmek işlenmiş ve doğal haliyle karşımıza çıkmaktadır.

Oyunda atmosferden bahsetmeden geçemeyeceğim!
Atmosfer oyunu fazlasıyla ayakta tutan bir diğer etken. Bir mekandan ayrılıp başka bir mekana geçtiğinizde bunun ne denli farklı bir deneyim olduğunu tekrar yaşıyorsunuz. Oyundaki ani mekan değişimi gözlerin kolayca alışabileceği düzeyde değil ve bu da ayrı bir gerçeklik sağlıyor. Çevre etkileşimi ve manzaralar gibi konular da sizi oyunda daha uzun süre tutabilecek cinsten.

Şimdi gelelim uzun lafın kısasına: Gelmiş geçmiş en iyi oyun serilerinden birisi olan ve oyun dünyasındaki en "Badass" Protagonist'lerden birisine sahip olan bu yapımımız, hiç şüphesiz türünün de en sağlam örneklerinden birisi! Gerek oynanışı, gerek karakterleri, müzikleri, atmosferi, dramatik ve sürükleyici hikayesi, mekan tasarımları ve insanı içine çekebilen tek plan kamera açısıyla bu oyun yeni bir oyun deneyimine anahtar görevi görüyor.

GOD OF WAR, kesinlikle deneyimlemeniz gereken bir başyapıt!
โพสต์ 1 ธันวาคม 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
1 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์
144.7 ชม. ในบันทึก (30.0 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Süper kahramanlar furyası tüm dünyayı etkisi altına almış, çizgi roman sektörü ile başlayan ve uzun yıllardır varlığını sürdüren global bir pazarlama stratejisidir. Çizgi romanlar, oyuncaklar, video oyunları, filmler, kostümler, sanat tasarımları vs derken bu kavram çok ama çok uzun yıllardır hayatımızda önemli bir yer ediniyor, özellikle Geek kültürü açısından konuşursak bu resmen kutsal bir deneyim diyebiliriz. Süper kahramanlar içinde bize yakın olan, kendimizi dış dünyaya ana karakter ile betimleme şansımızın olduğu, özgün ve barındırdığı gerçekçiliği okuyucusuna kaliteli şekilde aktarabilen az ama öz sayıda karakter mevcut.

Superman, Batman, Captain America, Iron Man gibi ana akım çoğunluğun arasından ağlarıyla sıyrılıp bize, büyük gücün büyük sorumluluğu da beraberinde getirdiğini öğreten son derece eğlenceli bir karakter var. 1962'den beridir dünyamızda yer edinen ve benim de küçüklüğümden beri koyu bir hayranı olduğum bu efsanevi kahraman aynı zamanda kişisel sorunlarını süper güçleri ile çözemeyen gerçekçi bir karakter olarak da karşımıza çıktı ve bu sayede okuyucu ile ana karakter arasındaki o ciddi bağ kuvvetlendi. Karakterin yaşının genç olması, ergenliğin getirdiği hepimizin bildiği sorunları olması da okuyucunun onunla arasındaki etkileşimi sıkılaştırdı. Kirasını ödemek için oradan oraya iş bakan ve sonunda ortada beş parasız şekilde sürünen, yanan binadan insanları kurtarmaya çalışırken bir yandan derse geç kalan, aşk hayatı yılan hikayesine dönmüş ve çoğu zaman büyük gücünün büyük sorumluluğunu gerçekten kaldırmakta zorlanan Peter Parker hepimizin severek izlediği ve okuduğu bir kimlik halini almış durumda!

Mahallemizin dost canlısı komşusu Örümcek Adam'dan yeterince bahsettiğimi düşünüyorum. PC versiyonunun 4 yıldır hayalini kuran ve oyunu ağzımın suyu akarak oynayan kıdemli bir fan olarak daha fazla uzatmadan bu Magnum Opus'a yakından göz atalım:

Marvel's Spider-Man

Ağlarla örülmüş tanım: Marvel's Spider-Man, Marvel Comics karakteri Spider-Man'i ele alan bir açık dünya/aksiyon macera oyunudur. Oyun ilk olarak 2018 yılında Insomniac Games tarafından Playstation 4'e özel olarak çıktı, 2020 yılında Remastered versiyon olarak Playstation 5'e geldi ve sonunda 2022 yılında biz PC kullanıcılarına sunuldu. Açık dünyası gökdelenlerin arasından rahatça süzülebilmemize imkan sağlayacak şekilde tasarlanmış, hikaye sırasında odağını kaybetmeyen, çeşitli yan görevler ve etkinliklere sahip, oynanışı rahat ve kolay alışılabilir, karakterin sahip olduğu çizgi roman dünyasına da oldukça sadık kalmış, aynı şekilde çizgi romana bağlı karakterlerin hikaye akışında olduğu ve bunu yaparken oyuncuyu sıkmayacak seviyede bizlere sunulan son derece keyifli bir oyun. Kısacası, bir Spider-Man oyununda ne olması gerekiyorsa oyun size bunu dopdolu şekilde veriyor.

Hikayeye baktığımız zaman yaklaşık 7 yıldır Spider-Man kimliğine sahip tecrübeli ve suça karşı savaşını verirken ne yapacağını net şekilde bilen bir Peter Parker görüyoruz. Peter, Mary Jane'den yaklaşık 6 ay önce ayrılmış ve hayatındaki pek çok sorunu çözmeye çalışırken de Spider-Man ve Peter Parker kimliği arasında gelgitler yaşıyor. Bir yandan suçlularla savaşırken bir yandan da öğretmeni Doctor Otto Octavius'a çalışmalarında yardımcı oluyor. Çizgi romanlarda olan pek çok karakter de yine oyunda bulunuyor. Mary Jane Watson, May Parker, Norman Osborn, Otto Octavius, Miles Morales, Silver Sable, Yuri Watanabe gibi bilinen isimler en çok göze çarpanlardan. Aynı zamanda Mr Negative, Rhino, Scorpion, Electro, Hammerhead, Tombstone, Black Cat gibi süper suçlular da oyun sırasında karşılaşabileceğiniz isimler.

Oynanış nasıl?

Oynanış konusunda oyun size harika bir Spider-Man deneyimi yaşatıyor. Binaların arasından süzülürken ki o eşsiz Spider-Man hissi size "Ben Örümcek Adamım" dedirtiyor. Çatışmalar sırasında Spider-Man'in ne kadar esnek ve hızlı hareket ettiğine de bizzat şahit oluyorsunuz. Şehirde devriye gezerken polis telsizi aracılığıyla banka soygunlarına, uyuşturucu ticareti yapan çetelere, araba hırsızlarına, sivilleri sıkıştıran sokak serserilerine rastlayabilir ve bunlara müdahale edebilirsiniz. Duvarlarda koşabilir, gökdelenlerin tepesinden aşağıya doğru balıklama dalabilir, yükseklere çıkıp Manhattan manzarasını izleyebilirsiniz. Combat sırasında düşmanları duvarlara yapıştırabilir, mermilerden süper-insan refleksleriniz ile kaçabilir, düşmanların ellerinden silahlarını ağ ile çekerek kendilerine fırlatabilir, çevredeki cisimleri örümcek ağı kullanarak düşmanlara fırlatabilir ve daha pek çok opsiyonel seçenek ile onları etkisiz hale getirebilirsiniz.

Yetenekler?

Oyunun yetenek ağacı kısmı çok karmaşık olmayıp sade şekilde tasarlanmış diyebilirim. Maksimum olarak 50 level'a kadar çıkabileceğiniz oyunda bir yetenek geliştirdiğinizde bunun etkilerini rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Yani oyun size "ben bir yetenek açtım ama ne işe yarıyor bu ya?" dedirtmiyor çünkü yeni bir yetenek öğrendiğinizi oyun size hissettiriyor. Bunların dışında level atladığınızda otomatik olarak sağlık seviyeniz veya süzülme hızınız artabiliyor.

Bu arada oyunda Stealth mekaniği de var. Bunun da güzel ve sade şekilde aktarıldığını düşünüyorum. Düşmanları savunmasız şekilde gafil avlamak eğlenceli oluyor. Bir düşmanın dikkatini çekmek için boş bir yere ağ atmak ve daha sonra onun arkasındaki kişiyi tavana yapıştırmak bence son derece eğlenceli olmuş. Stealth özelliği de bir Spider-Man oyununda ne kadar iyi duruyorsa o kadar iyi duruyor diyebilirim. Yani ne eksik ne fazla şekilde tasarlanmış!

Oyunda aynı zamanda pek çok kostüm de var. Webbed Suit, Stark Suit, The Amazing Spider-Man Suit gibi eski filmlerden aşina olduğumuz kıyafetler de oyuna renk katıyor. Güneş batarken Webbed Suit ile şehirde devriye gezmek, gece olduğunda ise The Amazing Spider-Man kostümünü kullanmak da atmosferi körüklüyor ve bizi geçmişe götürüyor diyebilirim. Bunların yanında çizgi romanlardan hatırladığımız kostümler de mevcut: Scarlet Spider, Spider-Man 2099, Iron Spider gibi pek çok kıyafet de oyuna ciddi anlamda etki sağlıyor. Bu kostümleri açmak için oyunda belli başlı ufak tefek görevler tamamlamanız gerekiyor. Base görevleri, Crime görevleri bunlardan bazıları. Oyunda Suit'e eklemeler de yapabiliyorsunuz. Örneğin kıyafetiniz için 3 tane güç slotu bulunuyor ve bunlarla oynayışınıza bağlı olacak şekilde kostümünüze saldırı ve savunma amaçlı özellikler ekleyebilir, Spider-Man'i düşmanlarına karşı daha etkili hale getirebilirsiniz. Aynı zamanda kostümünüze Focus özellikli olarak kısa süreli kullanımlık etkili bir güç de ekleyebilirsiniz. Misal Focus Bar full haldeyken bunu kullanarak çevredeki tüm düşmanlara etrafınızda dönerek ağa boğabilirsiniz veya kısa süreli de olsa Combo metrenizi çok hızlı şekilde dolduran özelliği kullanarak düşmanların işini hızlıca bitirebilirsiniz.

Peki ya grafikler?

Göz doyurucu şekilde tasarlanmış! Oyunda Manhattan'da olduğunuzu her şekilde hissettirebilecek koşullar mevcut. Bina tasarımları, sokaklar, arabalar, yapay zekası biraz kazma olsa da NPC'lerin doluluğu, şehir atmosferi ve sesleri, güvercinlerin toplu halde uçması gibi çeşit çeşit detaylar gözlerinize bayram ettirecektir. Caddelere indiğinizde insanların size seslenişi bile bu oyunu oynanır kılan başlıca etkenlerdendir diye düşünüyorum.

Bug var mı?

Şimdiye kadar 1 yada 2 taneden fazlasına rastlamadım. Dolayısıyla oyun bence gayet güzel optimize edilmiş durumda. Normal şartlarda Playstation'dan PC'ye port edilen bir oyun oldukça korkutucu olabilir ama bu oyunun optimizasyonu beni memnun etti.

Fiyatına değer mi?

Aslına bakacak olursanız indirimleri beklemenizi öneririm çünkü bu haliyle fiyatı oldukça tuzlu ama günümüz dolar kurunu hesaba kattığımız zaman bence fiyatı normalden daha düşük. Yinede indirimleri bekleyin derim!

Gelelim uzun lafın kısasına: Bize canlı bir PC deneyimi yaşatmış, açık dünyasındaki özgürlüğü, karakterleri ve üzerinde uğraşılmış hikayesi ve çizgi romanlara göndermeleri ile Marvel's Spider-Man kesinlikle olmuş bir oyun!
โพสต์ 18 สิงหาคม 2022 แก้ไขล่าสุด 16 ตุลาคม 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
ยังไม่มีใครให้คะแนนบทวิจารณ์นี้ว่าเป็นประโยชน์
304.9 ชม. ในบันทึก (91.4 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
"A LONG TIME AGO IN A GALAXY FAR, FAR AWAY...."

1977 yılında başlayan destandan bu yana gezegenimize uzak, çok uzak bir galaksiden sağanak şekilde onlarca film, dizi, animasyon, tonlarca kitap, milyonlarca oyuncak, çizgi romanlar, bilgisayar ve konsol oyunları gibi sayısız ürün yağdı. Hepsi bir yana, içerdiği kurgusal evrendeki on binlerce yıllık hikayeler zincirinin altyapısında yatan tarihi, siyasi, dini ve mitolojik ögeleri ve göndermeleri birleştirerek bunları sahip olduğu karakterlerle özümseyerek barındırması da onu modern dünyanın bir miti haline getirdi. Aynı etkiyle sinema dünyasına da yeni bir soluk ve teknolojik yenilikler getirdi. Hollywood'u baştan aşağı değiştirerek bir milat oluşturan bu efsanevi Franchise'ı sokaktaki sıradan bir kedinin bile bildiği de bir gerçek. Neyse...

Star Wars hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki şu an zaten bu konuya girersek içinden çıkamayacağız ve incelemeye geçemeyeceğiz. O yüzden havaya girmek için arka planda John Williams amcadan The Throne Room yada Binary Sunset (The Force Theme) falan açabilirsiniz çünkü incelemeye geçiyoruz!

Tanımcık: Star Wars Empire At War, "şimdiye kadarki en iyi Star Wars oyunlarından birisi" olan gerçek zamanlı bir strateji oyunudur. 2006 yılında Petroglyph firması tarafından geliştirilip Lucasarts tarafından piyasaya sürülmüş oyunumuz, Original Trilogy (A New Hope, The Empire Strikes Back, Return Of The Jedi) filmlerini temel alan, aşkla hazırlanmış, oynanış süresince oyuncuyu sıkması oldukça zor, uzun oynanış süresine sahip, modlanabilen ve eksikleri minimumda olan bir eserdir. Oyun, Galaktik İmparatorluk döneminde geçtiği için doğal olarak tasarlanabilen ve kullanılabilen araçlar, piyade grupları, robotlar, yıldız gemileri, star fighterlar, kara araçları, mimari yapılar ve karakterler gibi çeşitli özellikler de yine bu döneme ait olarak gösterilmektedir. Kısacası; Star Wars ve strateji seven oyuncuların gözünü kestirdiği bulunmaz nimet olarak resmedilebilir!

Oyunda ana hikaye'ye şimdiye kadar hiç dokunmadığım için 2 ayrı moddan bahsetmek istiyorum. Bunlar: Skirmish ve Galactic Conquest modlarıdır.

Skirmish modunda oyuncu istediği gezegeni ve taraflardan birini (Empire yada Rebellion) seçebilir, dilediği şekilde ister bu gezegenin yörüngesinde bir uzay savaşına girebilir, isterse de gezegenin yüzeyinde bir kara savaşı başlatabilir.

Galactic Conquest modu ise bana göre oyunun en lezzetli kısmıdır! Bu modda da Skirmish modunda olduğu gibi oyuncu istediği tarafı seçebilir fakat adından da anlaşılacağı üzere dilerse Empire, dilerse Rebellion olarak galaksi fethine girişebilir.

Bir gezegeni ordunuz ile işgal etmek istiyorsanız öncelikle gezegenin yörüngesindeki askeri gücü indirmeniz gerekmektedir. Tabi yörünge boşsa o zaman gezegene direkt çıkarma yapabilirsiniz. Askeri gücünüz bir gezegenin yörüngesinde beklerken aynı zamanda size de bir saldırı gerçekleşebilir. Oyun, hem uzay hemde kara savaşına başlamadan önce size Auto Resolve isminde bir seçenek sunar. Bu seçeneği seçmek otomatik olarak sizi savaşa sokar ve sahip olduğunuz askeri güç ve düşman tarafın sahip olduğu askeri gücüne bağlı olarak hızlı bir şekilde muharebeyi ya kazanırsınız ya da kaybedersiniz. Ben Auto Resolve'u pek önermiyorum çünkü sahip olduğum askeri güç ile benden daha güçlü olan karşı tarafa karşı pek çok kez zafer kazanmıştım ama yinede sizin tercihinize bağlı.

Oyunda bir gezegene indiğinizde ele geçirebileceğiniz alanlar bulunur. Bunlar eğer gri renkteyse iki tarafın da dokunmadığı, kırmızı renkteyse düşmanın ele geçirdiği, yeşil renkteyse de sizin ele geçirdiğiniz alanlar demektir. Harita içerisinde pek çok yerde Turret kurabileceğiniz yerler vardır. Bu yerlerin yakınına bir piyade ekibi yollayarak bir Turret üssü kurabilirsiniz. Turretler Infantry (piyade), Vehicle (araç) ve Aircraft (uçak) diye 3 gruba ayrılır. Haritadaki ele geçirilebilir alanları keşfetmek için piyade birliği yollayabilir ve ortama göre strateji kurabilirsiniz. Ek olarak muharebe sırasında sahip olduğunuz Unit sistemi de sınırlıdır ama bunu ele geçirdiğiniz alanları kullanarak artırabilirsiniz (Unitler en az 5, en fazla 10 olabiliyor). Unit sisteminin biraz kısıtlı olması da benim en başından beri canımı sıkmıştı çünkü kalabalık ordular ile savaşmak oyunu daha eğlenceli yapıyor. Savaş esnasında size sahip olduğunuz ve düşmanın sahip olduğu araçların ve birliklerin avantajları ve dezavantajları gösterilir. Hangi düşman birliği sizin sahip olduğunuz hangi birliğe karşı dayanıklı veya dayanıksızdır hepsini söyler ve bu çok işe yarar. Mesela AT-AT'ler (Empire) MPTL Artillery'lere (Rebellion) karşı daha etkisizdir fakat T4-B Heavy Tank'lara (Rebellion) karşı da bana mısın demezler. Veya AT-ST'ler de (Empire) Rebel Plex Trooper'lara (Rebellion) karşı daha etkisiz olduğu gibi Rebel Soldier'lara (Rebellion) karşı da oldukça etkilidir. Zaten bunu kırmızı ve yeşil renkler aracılığı ile oyunu oynarken fark edecek, stratejinizi kolaylaştırabileceksiniz.

Biraz da uzay savaşlarından bahsetmek istiyorum. Oyunda uzay savaşları kara savaşlarından daha epik oluyor ama zaten Star Wars olduğu için buna şaşırmamak lazım değil mi? Uzay savaşlarında sahip olduğunuz Unit sistemi eğer haritada istenilenin sınırında değilse (10), yine kara savaşında olduğu gibi istediğiniz gemiyi Hyperspace aracılığıyla muharebe bölgesine destek amacıyla çağırabilirsiniz. Yalnız sadece gezegenin yörüngesine girerken yanınızda getirdiğiniz bir Unit'i çağırma hakkınız vardır. Mesela muharebe esnasında Coruscant'ın yörüngesinde bulunan bir Nebulon-B Frigate'i, o sırada yörüngesinde mücadele verdiğiniz Kashyyyk'in yörüngesine getiremezsiniz. Uzay savaşlarında strateji kurmak, kara savaşlarından strateji kurmaktan daha kolaydır. Nitekim kara savaşları, daha dolambaçlı ve detaylı düşünülmesi gereken savaşlar olduğundan ötürü uzay savaşları onun yanında daha düz kalmaktadır.

Hem kara savaşlarında hem de uzay savaşlarında geri çekilme eylemi vardır. Bir muharebe'de çok yara almışsanız ve ordunuzu geri çekme ihtiyacı duyuyorsanız bunu Retreat tuşu ile gerçekleştirebilir ve 10 saniyelik bir sürenin ardından savaşı kaybetme karşılığında bir yandan da elinizde hayatta kalan askeri gücü kurtarabilirsiniz.

Oyunumuzda film serisinden aşina olduğumuz karakterler de Hero olarak bulunur. Rebellion'da Luke Skywalker, Obi-Wan Kenobi, C3PO, R2D2, Han Solo, Chewbacca, Admiral Ackbar gibi isimler yer alırken, Empire'da Grand Moff Tarkin, Darth Vader, Admiral Piett, Darth Sidious, Boba Fett gibi ikonlar yer bulur.

Oyunda iki taraf için de teknoloji seviyesi vardır. En fazla 5 olan bu teknoloji seviyesi ile daha güçlü gemiler ve yapılar oluşturabilir ve askeri gücünüzü yükseltebilirsiniz. Evet, Death Star'da inşa edebiliyorsunuz!!! Teknoloji seviyenizi sahip olduğunuz krediler sayesinde gelişmiş uzay istasyonlarını kullanarak artırabilirsiniz. Bu uzay istasyonlarının da seviyeleri vardır. Misal 3 Level olan bir uzay istasyonu ile Death Star yapamazsınız fakat yine çok güçlü Star Cruiser'lar oluşturabilirsiniz. Kazandığınız kredileri fazlalaştırmak için fetih sistemini kullanabilirsiniz ve işgal ettiğiniz gezegenler size ekstradan kredi kazandıracaktır.

Gezegenlerin jeolojik ve coğrafi yapısı dolayısıyla her gezegene istediğiniz kadar üs kuramazsınız. Mesela Bespin dev bir gaz bulutu olduğu için sadece yörüngesine üs kurulabilmektedir. Üsler gezegenlere bağlı olarak hem uzayda hemde karada olabilir. Uzaydaki üs ve tesisler inşa edebileceğiniz yıldız gemilerinin ve galaktik transport araçlarının seviyeleri ile orantılıdır. Kara üsleri de aynı şekilde fazlaca piyade birlikleri ve savaş araçları oluşturmanıza imkan tanır.

Uzun lafın kısası: Gelmiş geçmiş en eğlenceli Star Wars oyunlarından birisi, yıllar geçmesine rağmen hala köpek gibi oynanan, modlanabilen, hem Star Wars hemde strateji sevenlerin mutlaka denemesi gereken bir oyun: STAR WARS EMPIRE AT WAR

Ek olarak: Bu incelemeyi Star Wars gününde yayınlamak benim için son derece mutluluk verici.

May the Force be with you...
โพสต์ 3 พฤษภาคม 2022 แก้ไขล่าสุด 16 ตุลาคม 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
13 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์
1 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้ชวนขำขัน
22.4 ชม. ในบันทึก
"Bana bir oyun öner. Fakat sıradan olmasın" diye altını çizerek istekte bulundu Y kişisi.

X kişisi de "Peki nasıl bir konsepti olsun?" diye sordu.

"İçinde nükleer felaket sonrası bir dünya olsun, insanlar yaşamak için barınak ve gıda bulmakta zorlansın. Yaşanılabilir alanlar kısıtlı olsun ve insanlık temel huylarından, birbirleri ile çatışmaktan da vazgeçmesin, gerçekçiliğini korusun" diye ayrıntı verdi Y.

X biraz durdu durdu ve "Moskova metrosu hakkında ne düşünüyorsun?" diyerek konuşmayı devam ettirdi.

Y afallayarak gülümsedi ve "Moskova metrosunun konumuzla ne alakası var?" dedi.

X, Y'nin kulağına yaklaşarak "Elimde sana göre bir şey var, üstelik hiçte sıradan değil!" diyerek ona tüm zamanların en iyi oyunlarından birisinin kapılarını araladı!

Gaz maskeleriniz takılı olsun çünkü METRO 2033 incelememize geçiyoruz!!!

Tanımla start verelim: Metro 2033, nükleer kıyamet sonrası bir dünyada geçen, bilim kurgu temalı, aksiyon/korku odaklı bir FPS oyunudur. Oyun, Rus yazar Dmitry Glukhovsky'nin kaleminden olan Metro 2033 kitabından uyarlanmış ve 2010 yılında piyasaya sürülmüştür. 2014 yılında ise Metro 2033 Redux ismiyle birlikte güncellenmiş grafikleri, dokuları ve ışıklandırmaları ile birlikte kendisini deneyimleyen herkesi atmosferinin ve Post-Apokaliptik dünyasının içine çekerek oyun dünyasına damga vurmuştur.

Oyun, 2033 yılında Moskova metrosunda geçmektedir. 2013 yılında yaşanan nükleer savaş sonrasında hayatta kalanlar sadece o sırada Moskova metrosunda olan insanlardır. Metro, savaş sonrasında uzun bir süredir insanlığın yeni evi ve tek kurtuluş umudu olmuştur. Burada insanlar her ne kadar kasvetli ve soğuk bir yaşam sürse de aslında buraya oldukça alışmış, metronun düzenini benimsemişlerdir. Metro'da barlar, eğlence mekanları, hastaneler, eğitim alanları, toplanma alanları, cephanelikler ve marketler gibi insan ihtiyaçlarının temellerini oluşturan, hayatta kalmaya dayalı büyük bir sistem bulunur. Oyunda kapitalist sistem de hemen hemen her şeyde olduğu gibi kendisini "mermi takası" ile gösterir. Bunlarla beraber devasa Moskova metrosu da sadece tek bir yaşam alanından oluşmaz. Oyunda metro içerisinde pek çok küçük yerleşim yerleri ve şehirleri bulunur fakat bu yerleşim yerlerinin birinden diğerine ulaşmak da öyle pek kolay değildir.

Ana karakterimiz Artyom, babasının eğitimli eski bir asker arkadaşı olan Hunter'ın isteği üzerine Polis ismindeki metro şehrine ulaşmaya çalışır. Hunter, Artyom'a eğer tünellere çıktığında geri dönemezse derhal Polis şehrine gitmesini ve oraya ulaştığında ondan Dark Ones ismindeki evrimleşmiş ırkın Metroyu ve içerisindeki halkı tehdit ettiğini anlatmasını ister. Geri dönmeyen Hunter'ın üzerine Artyom yol boyunca türlü tehlikeler barındıran Metro'da mutasyona uğramış ve insan boyutunu aşan tehlikeli yaratıklar ile mücadele edeceği gibi bir yandan da Metro içinde fikir ayrılığına düşmüş olan haydut grupları, çeteler ve hala varlıklarını sürdürerek birbirleriyle savaşmaktan bıkmayan Nazi ve Sovyet birlikleri ile de uğraşmak zorunda kalacak, kurunun yanında yanan yaş gibi olmamak için dişini tırnağına takacaktır. Bunların hepsi bir yana, bolca radyasyon, gaz maskesi filtresi, cephane kıtlığı gibi zorluklarla da başa çıkması gerekecektir. Artyom, sırtına yüklenen bu sorumlulukla birlikte insanlığın ilerleyişinde büyük bir rol oynayacak ve temkinli kararlar vermek zorunda kalacaktır.

Oyuna genel olarak baktığımızda HUD sisteminin çok sert olmadığından söz edebiliriz. HUD sistemi oyunun belli yerlerinde yine kendi isteğimiz doğrultusunda açılıp kapatılabilmektedir. Mekanlar genellikle kapalı ve klostrofobik alanlarda geçse de bazen yüzeye çıkabiliyor, Moskova'nın sert iklimini tadarak şehrin harap olmuş eteklerinde tercihimize bağlı olarak kimi zaman sinsilik ile ilerleyerek, kimi zamansa silahımıza sarılıp mutantlarla direkt olarak mücadeleye girişerek yolculuğumuza devam ediyoruz.

Organik düşmanların yanı sıra radyasyon ve zehirli havaya karşı yanımızda gaz maskemiz ve bulunması gereken filtrelerimiz de elimiz ayağımız gibi oluyor. Düşmanları vurduğumuzda gaz maskemize sıçrayan kanı manuel olarak silebiliyor, el fenerimizi manuel olarak şarj edebiliyor, filtre seviyemizi görmek için yine manuel olarak kol saatimize bakabiliyoruz. Bu hoş manuel detaylar da oyunu diğer oyunlardan ayıran eski ama ikonik mekaniklerden oluşmakta.

Hikaye'ye şöyle göz gezdirdiğimizde ise çok da klişe olmayan bir senaryo elimizin altında duruyor. Sonuçta kitaptan uyarlanma olan bu yapım ciddi anlamda bir oyuna ne kadar güzel ve akıcı aktarılabilirse o kadar güzel ve akıcı şekilde aktarılmış. Haliyle karşımızda dozunda ilerleyen ve sıkmayan bir hikaye söz konusu oluyor. Artyom'un başından geçen, diyaloğa girdiği her karakter ve hemen hemen her şey yeri geldiğinde bizi de geriyor, heyecanlandırıyor, sorgulatıyor ve oyunun içinde yaşamamızı kolaylaştırıyor. Bu sayede karakter ile oyuncu arasında süregelen bir iletişim ağı da oluşmuş oluyor. Bu da oyunun yaptığı en harika işlerden birisi. Tebrikler 4A Games!!

Oyunun atmosferi inanılmaz derecede insanı içine çeken türden. Post-Apokaliptik ruha sahip senaryolara aşina olanlar için biçilmiş kaftan olan Metro 2033, soğuk ve karanlık yapısıyla da atmosfer dengesini her an koruyor. Bazen adrenalinimiz tavan yapıp sıklıkla mermi yağdırdığınız düşman birlikleri veya mutantlar olabiliyor. Fakat bazense yine aynı düşman birliklerinin gözünüzü korkutması kaçınılmaz olduğundan, dehşet verici şekilde gerile gerile oynamanız da sizi büyülediği gibi dişlerinizi gıcırdatmanıza da neden olabiliyor. Çatışma sırasında envanteri yada mermi sayısını her an görememek de oyunun gerçekçiliğini arşa çıkarıyor.

Müzikler ve sesler konusunda oyun yine bildiğini yapmış, kaliteli işler ortaya çıkarmıştır. Oyunun akustik gitarlı tema müziği ise resmen çıkarıp masaya vurmuştur. Ses efektleri ve karakterlerin ses dizaynları üzerinde de oldukça uğraşılmış olduğu her halinden belli oluyor. Atmosfer ve ses efektlerinin doyuruculuğunu ele aldığımızda oyun resmen kendi kendini besler vaziyette.

Mekaniksel anlamda oyunun yavan ve sıkıntılı bir havası var fakat bu asla sizi oyunu oynamanıza engel olabilecek seviyede değil. Mekaniklerin eski oluşu ve oynanışın temel getirisi göz önünde bulundurulduğunda kısa süreli bir alışma sürecinin ardından yağ gibi akan bir distopya'ya yelken açıyorsunuz.

Oyunda metro yolculuğu boyunca pek çok mutant ile karşılaşmak mümkündür. Watcher'lardan Lurker'lara, Giant Amoeba'lardan Liana'lara ve hatta en çok korkulan mutantlardan birisi olan Demon'lara kadar pek çok estetik tasarım da cabası.

Geçtiğiniz tünellerde bulabileceğiniz çeşitli yeni ekipmanlar da oyunun keşif zevkini artırmasını sağlıyor. Bulduğunuz ekipmanları yol üzerinden uğradığınız yerleşim yerlerindeki cephaneliklerde ve esnaflarda şekillendirebilir ve oynayış zevkinize optimize bir şekilde biçimlendirebilirsiniz. Gaz maskesi için yanınızda filtre bulundurmak gaz maskesi bulundurmaktan daha önemli hale gelmiş vaziyette! Radyoaktif bir bölgede filtreniz tükenmişse ve çevrede filtre aramak için koşuşturmak istemiyorsanız mutlaka yanınızda fazladan filtre bulunsun. Mermiler de tıpkı Fallout evrenindeki Nuka-Cola kapakları gibi işlev görüyor. Takas veya satın alma işlemleri için fazladan mermi bulundurmak sizi daha avantajlı yapacaktır. Silahlarınız için yanınızda en uygun eklentileri takmanız ekipmanınızı da geliştirmeniz oldukça önemlidir. Bunlarla beraber bolca medkit, fırlatma bıçağı, el bombası, yanıcı bomba gibi işe yarayan ekipmanları da taşımanızı öneririm.

Gizlilik konusunda da oyun bir hayli sağlam iş çıkarmış. Düşmanlara görünmeden onları isterseniz bayıltabilir isterseniz direkt öldürebilirsiniz. Gaz lambalarını ve diğer ışıkları patlatabilir, tespit edilme riskinizi azaltabilirsiniz. Gizlilik konusunda oyunun iyi bir iş çıkarması sizi sevindirmesin çünkü düşmanlar düşündüğünüzden daha uyanık olabiliyor ve sizi beklemediğiniz anda vurabiliyorlar.

Uzun lafın kısası: Bu oyunu oynamak için daha fazla vakit kaybetmeyin!
โพสต์ 25 เมษายน 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
ยังไม่มีใครให้คะแนนบทวิจารณ์นี้ว่าเป็นประโยชน์
8.5 ชม. ในบันทึก (5.3 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Bir gün John Carpanter'ın The Thing'i, Sam Raimi'nin The Evil Dead'i ve Ridley Scott'ın Alien'ı bir araya gelmişler ve bir masaya geçip oturmuşlar. Bunlar masada otururken onları gören Resident Evil hemen yanlarına yaklaşmış ve "bana ihtiyacınız var mı?" diye sorduktan sonra onlar da "geç otur" demişler. Aradan bir süre geçmiş ve Andrey Tarkovski'nin Solaris'i pılını pırtını toplayarak içeri girmiş ve masaya yaklaşarak "burası boş mu?" diye sormuş. Üçlümüz yine aynı şekilde "sen de şuraya otur bakalım" demiş. En son Paul W.S. Anderson'ın Event Horizon'ı gelmiş, masaya yaklaşmış ve "herkes burada olduğuna göre artık başlayabiliriz!" demiş.

Bilinmezliğin hüküm sürdüğü, uzayın karanlığının ve sessizliğinin baskın olduğu kozmik bir sancakta ortaya çıkabilecek dehşetin ne boyutta olacağını hiç tahmin ettiniz mi bilmiyorum fakat bunu sağlayan keskin etkenler vardır. İşin Cosmic Horror kısmı ise, bu kara deliği daha da genişleterek süreci bambaşka bir boyuta taşır ve sizi, içine bir girdap gibi çekerek var oluşunuzu mutlak bir yok oluş ile birleştirir. Bilim kurgu ve korku köklerine sadık kalan, aynı zamanda yine sinema tarihindeki pek çok kült bilim-kurgu/korku filminden de alıntılara sahip olan bu yapımımız, yukarıda saydığım elementleri de sık sık gözümüze sokmaktan çekinmiyor. Doymak bilmeyen bu kaos ortamını, ortamın dışarıdan alınan tekinsiz kokusu ve mekan tasarımlarının mezbaha'yı aratmayacak cinsten oluşu ile birleştirerek bunu bir yumruk gibi yüzümüze vuruyor. Yapım, bileğinin ve potansiyelinin gücünü bildiğinden, elindeki tüm imkanları kullanarak bizlere adeta iştahımızı doyurmak için verilmiş lezzetli bir bilim-kurgu pizzası gibi Visceral Games tarafından 2008 yılında piyasaya sürüldü. Benim de 2010 yılında tanışma fırsatı bulduğum bu oyun, içerdiği çeşitli özgünlükleri, ilham aldığı yapımların temellerini kullanarak gözümüze girdi. Şimdi o yapıma yakından bakıyoruz:

DEAD SPACE

Tanım: Dead Space, kayıp olan nişanlısı Nicole'u bulmak için USG Ishimura denen uzay gemisine giren, Isaac Clarke (Karakterin ismi ünlü bilim-kurgu yazarları Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke'dan ilham alınarak tasarlanmış) adında mühendisi yönettiğimiz bir hayatta kalma/korku oyunudur. Oyun, AEGIS VII adındaki gezegenin yörüngesindeki USG Ishimura'nın, gezegendeki "The Marker" adı verilen antik bir yapı yüzünden var olduğu düşünüldüğü uzaylı bir organizma sebebiyle, akli dengesini kaybettikten sonra ölen ve genetik mutasyona uğrayarak dirilen mürettebat üyelerinin "Necromorph" diye hitap edilen yaratıklara dönüşmesini ve bu yaratıklar ile mücadeleyi konu alır. Bunu bir kenara koyarsak içeriğine baktığımız zaman oyunun kendine has özellikleri vardır. Pek çok oyunda HUD sistemi karakterimiz çatışmaya girdiğinde görünür hale gelir veyahut her zaman görünürdür. Dead Space'de ise en göze çarpan özelliklerden birisi oyunda HUD'ların hologram aracılığıyla oyuncuya sunulmasıdır.

Sağlık barına bakacak olursak; sağlık barı da karakterimiz Isaac Clarke'ın omuriliği şeklinde sırtına yerleştirilmiş bir tüp şeklinde görülür. Bu tüp eğer kırmızıysa sağlık düşük, sarıysa orta, yeşilse yüksek demektir. Envanter, harita, ses kayıtları, video kayıtları ve görevler de yine holografik formuyla karşımıza çıkmaktadır. Cephaneniz ise silahla hedef aldığınızda silahın üzerinde görülmektedir. HUD'ların hem holografik olması hemde arayüzünün karmaşık olmaması da oyuna katılan ciddi bir artıdır. Oyunun HUD sistemini bu şekilde işlemesi de sizi hem oyuna daha çok sokan bir etken olduğu gibi aynı zamanda gerilim dozunu daha da tetikleyen bir unsur olarak bizlere sunar.

Isaac'in ağırlığı ve kamera açısı da oynanış olarak Resident Evil'dan oldukça ilham alınarak tasarlanmıştır. Oynanış dinamikleri, karakter animasyonları, ortam, ses, müzikler, gerilim hissi ve karşımıza çıkan düşman çeşitliliği gibi yapılar da bunu destekler niteliktedir.

Oyun, atmosfer olarak ise fazlaca 1997 yapımı Event Horizon ve yalnızlık hissini sıklıkla yaşadığımızdan ötürü 1972 yapımı Solaris filmine benzemektedir. Başka bir açıdan baktığımızda ise düşmanların yalnızca uzuvlarının koparılarak öldürülmelerinin mümkün olması da 1981 yapımı The Evil Dead filmine göndermedir (Bence). Necromorph'ların isminin yine 1979 yapımı Alien filmindeki Xenomorph'a benzemesi bir yana, 1982 yapımı The Thing filmindeki o "şey"ler gibi belli başlı istisnalar dışında net bir şekli olmayan, uzun dokunaçlara sahip, sivri dişli, çok gözlü, grotesk ile süslenmiş ve H.P. Lovecraft'ın zihninden fırlamış gibi tasarımlar olması da oyuncuların gözünden kaçmaz. Oyunun bilim-kurgu ve korku unsurlarını ne kadar iyi harmanlayıp kullandığı ve bunu ne kadar kaliteli bir dille anlattığı da yine referans aldığı yapımlardan kolayca anlaşılmaktadır.

Oyunda raylı bir tren sistemi bulunur. Bir görevi bitirdiğinizde diğer göreve gitmek için bu raylı tren sistemini kullanmanız gerekmektedir. Tren istasyonlarının yakınında ya da ilerlerken sık sık karşılaşacağınız mağazalar sayesinde Isaac'in silahlarını güçlendirebilir, yeni itemler alabilir ve bulduğunuz itemleri satabilir, zırh seviyenizi yükseltebilir ve Necromorph'lara karşı daha üstün hale gelebilirsiniz. Isaac bir mühendis olduğundan dolayı kullandığı silahlar da genellikle ateşli silahlar değildir. Çoğunluk olarak mühendislerin kullandığı çivi atar, plazma ve enerji teknolojisi ile güçlendirilmiş ve kazı çalışmaları için üretilmiş cihazlarıdır. Bunlar zaten ateşli silahlar gibi hasar ve etki vermesinden dolayı, tıpkı ateşli silahlar gibi kullanılabileceğinden de size "silah kullanmıyorum" hissiyatı vermez!

Oyunda Statis isminde de bir araç bulunur. Bu araç geçici süre nesneleri yavaşlatmanıza olanak tanır. Misal üzerinize doğru koşan bir Necromorph'u Statis'i kullanarak yavaşlatabilir ve onun arkasına geçip arkasından vurabilirsiniz veya hızlı hızlı açılıp kapanan ağır bir kapıyı da arasında sıkışıp parçalanmamak için Statis ile yavaşlatabilir ve arasından geçebilirsiniz. Mekan tasarımlarının içimde birbirine bazen fazla benziyormuş hissi uyandırması ise benim kendi deneyimimle ele aldığım, gözüme çarpan fakat ufak boyutta bir eksidir. Oyunu kaydetmek için duvarlarda, Alien Isolation oyunundaki gibi dijital kayıt sistemleri bulunur (Merak etmeyin Alien Isolation'daki kadar az karşılaşmıyorsunuz. Hemen hemen her 2-3 mekandan birisinde mutlaka bunları duvarda görürsünüz).

Oyunda yer çekiminin olmadığı, geminin uzaya bakan kısımlarına da çıkmanız gerekecek bölümler mevcuttur. Isaac kullandığı zırh sayesinde yer çekimi olmayan yerlerde, giydiği botların altındaki mıknatıs sayesinde duvarlarda ve tavanlarda da yürüyebilmektedir. Uzaya açık alanlara çıktığınız kısımlarda ise zırhınızda bir miktar oksijen bulunmaktadır. Bu oksijen kapasitesini mağazalarda alabileceğiniz ekstra tüplerle artırabilirsiniz.

Öldürdüğünüz Necromorph'lar bir zamanlar insan oldukları için üstlerinde kredi de bulunmaktadır ve öldürdükten sonra bunları toplamanız mağazadan item veya silah almanızda oldukça işinize yarayacaktır. Aynı zamanda oyunda güç düğümleri bulunur. Bu düğümler sayesinde silahlarınızın cephane kapasitesini ve hasarını artırabilir, geri tepmesini de azaltabilirsiniz. Düğümler karşılaştığınız sandıklarda veya dolaplarda bulunur ve mağazalarda da satılmaktadır.

Yavaş yavaş son sözlere geçelim: Kendisi adını uzun zamandır duyduğumuz bir yapım. Sıkıntı çıkmazsa da önümüzdeki yıl Remake olarak bizlere yeniden sunulacak, korku, gerilim ve mücadele hissini iliklerimize kadar da hissetmemize olanak sağlamış, oyun dünyasında önemli bir yere sahip ve tabi ki henüz deneyimleme fırsatını bulamamış olanlar için, türü sevenlerin kesinlikle deneyimlemesi gereken bir oyun: DEAD SPACE

Önemli not: Oyunla aynı yıl çıkan Dead Space: Downfall isimli animasyon filmini de şiddetle tavsiye ederim. Oyunun öncesini ve The Marker hakkında daha fazla bilgi verdiği gibi USG Ishimura'da da yaşanan olayların özüne değiniyor.

Daha da önemli not: Oyunun bölümlerinin isimlerine Akrostiş şekilde bakarsanız çok ciddi spoiler yersiniz sizi uyarayım.
โพสต์ 13 มีนาคม 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
290 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์
14 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้ชวนขำขัน
5
3
2
4
434.6 ชม. ในบันทึก (407.3 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Bir oyun düşünün. Bir edebiyat eserindeki fantastik bir dünyada geçen, yayınlanalı neredeyse 7 yıl olmuş fakat hâlâ pek çok özelliği ile günümüz oyunlarıyla karşılaştırılan, kıyaslanan, varlığının sesi sayesinde Netflix tarafından dizisi bile çekilen, çıktığı yıl türlü türlü ödüller alıp yılın oyunu seçilen ve oyun dünyasına damga vurmuş oyun mutfağından çok lezzetli bir eser.

Dünyamızda sayısız video oyunu var ve bu sayısız oyunların içinden çok az miktarda olanı akılda kalıcı, sürükleyici, dokunaklı bir hikaye sunumuna sahip olup insanın yüreğine oturan türden. Kimi oyunlar mekanikleri, kimisi atmosferi, kimisi karakterleri, kimisi hikayesi, kimisiyse sadece var olmasının bile yaşamımıza anlam kattığı, dünyaya adı ve şahı ile kök salmış durumda. Bu incelemedeki oyun da işte tam olarak bunların kombinasyonu. Gönlümüzde taht kuran Polonyalı firmamız CD Projekt Red, yazar Andrzej Sapkowski'nin kaleme aldığı bir kitap serisinden aldığı bu fantastik dünyayı, olabilecek en akılda kalıcı ve "Fantastik" şekliyle biz oyunculara sundu. Oyun açlığımızı gidermek için tükettiğimiz oyunlar arasında bu yapım "bulunmaz hint kumaşı" misali türünün en iyi örneklerinden, parlayan bir cevher gibi karşımıza çıktı. Ve 2015 yılında CDPR, bizi kendi imzasıyla oyun tarihine adını altın harflerle yazdırmış enfes bir oyunla tanıştırdı:

THE WITCHER 3: WILD HUNT

Tanım: The Witcher 3: Wild Hunt, bir açık dünya/RPG, aksiyon-macera oyunudur. Açık dünyası dopdolu, senaryosu, hikaye dinamiği, kurgusu, hikaye anlatım dili olağanüstü olan, yan görevlerinin neredeyse hiçbirinin birbirine benzemediği, yan görevlerinin bile altında bir hikaye ve felsefe yatan, oynanış mekanikleri zengin, oyun sırasında ahlak anlayışınızı zorlayacak, iç sesinize kulak asmanıza sebep olup öz eleştirinize neden olacak seçimler yaptıran, silah, zırh, item ve daha pek çok konuda kişiselleştirilebilir imkan sağlayan, oyun sırasında hiçbir şeyin orada sadece "olmak" için var olmadığı, ince ve bol ayrıntılı çok sayıda içeriğe sahip, dünyasında etkileşime geçebileceğiniz eylemlerinin doyuruculuğu, müzikleri, arayüzünün hafifliği, karakter mizacı, animasyonları, olay örgülerinin içimizde hissettirdiği ateşle duygusal bağ kurulabilen karakterleri, yaşayan organik dünyası ve pek çok konuda sunduğu özgürlük ile kendisi size eşsiz bir oyun deneyimi yaşatacak muhteşem bir oyun.

The Witcher 3: Wild Hunt bir oyuncunun, hatta oyun oynamayan bir insanın bile oyun alemine adım atmasına şans sağlayacak kadar büyülü bir oyun. Para karşılığında canavarların suyunu sıkan Geralt Of Rivia ile olayların içine dahil olma şeklimizin bize bırakıldığı Continent (Kıta) isimli dünyada, eski manitamız Yennefer aracılığıyla imparator Emhyr'e ulaşıyor ve Emhyr de bize verdiği görevle kayıp olan üvey kızımız Ciri'yi bulmamızı istiyor. Lore'a baktığımızda, geçmişte kürelerin birleşiminden bu yana canavarların Continent'de cirit attığı ve bu yaratıkları avlayan diğer Witcher'lar gibi siz de sivil halk tarafından dışlanmış, iğrenilen mutant bireyler olarak sıklıkla sözlü tacize maruz kalacaksınız. Çocukluklarından itibaren aldıkları fiziksel ve mental eğitimlerin güçlerini, hızlarını, çevikliklerini, dayanıklılıklarını artırarak kullandıkları mutajenler ile yapabileceklerinin haddi hesabı olmayan Witcher'ların, aynı zamanda bu yolda ilerlerken çoğunun genç yaşta hayatta kalamadığı da trajik bir gerçek. Her ne kadar para için de olsa, bir yandan insanların baş edemediği canavar sorunlarına girişip hayatını tehlikeye atan ve sorunlara karşı çözüm odaklı hareket eden bu duygusuz, buzdolabı gibi mutantlar'ın verdiği emek herkes tarafından hoş karşılanmıyor. Zaten bildiğimiz insan ırkı da, Witcher'lara ne kadar çözüm üretirse üretsin asla değişmiyor, anlamadıkları şeylerden korkuyor, haklarında "onların da canavarlardan farkı yok" deniyor.

Ana hikayenin yanı sıra maceranız sırasında birçok köye, kasabaya, mağaraya, canavar yuvasına, canavar kontratlarına, canavarlar ya da haydutlar tarafından istila edilmiş köylere, saklı hazinelere, mezarlara, Game Of Thrones'u aratmayacak entrikalarla süslü yan görevlere denk geleceksiniz. Karşılaştığınız kişilerle girdiğiniz diyaloglara hangi seçimi yapacağınız da tamamen size kalmış durumda. Her zaman olmasa da bazı diyaloglarda süre sınırı oluyor ve seçim yapmazsanız oyun sizin yerinize seçim yapıyor.

Silahlarınıza ve zırhınıza iyi bakmanız çok önemli. Kılıçlar ve zırhlar kullanım sıklığına bağlı olarak hasar alabiliyor ve bunun için elinizde tamir kiti bulundurabilir yada para karşılığı zırh ve silah ustalarında tamir ettirebilirsiniz. Witcher kontratlarından ya da rastgele karşılaşıp kestiğiniz yaratıklardan elde edeceğiniz görevlerle, bu canavarlar hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Hangi canavara karşı hangi iksiri içmem mantıklı, hangi canavar hangi büyüye karşı bağışıklığa sahip veya karşılaştığım canavara karşı kılıcıma hangi yağı sürmeliyim gibi sorular da bu sayede cevap buluyor.

Ekipmanlarınız içinde kullandığınız bir gümüş bir de çelik kılıcınız bulunmakta. Çelik kılıç insanlar, gümüş kılıç canavarlar için. Dilerseniz yakma, dondurma, sersemletme, kanatma gibi belli bir noktaya kadar etkileri olan, yolculuğunuz sırasında elde ettiğiniz büyülü taşları kılıçlarınıza ekleyip güçlendirebilir, savaş stratejinizi şekillendirebilirsiniz. Zırhınız için ise silahların geliştirilme mantığı ile eklenen kullandığınız büyüleri yada yetenekleriniz güçlendirmeye yarayan glifleri ekleyebilir, kişiselleştirebilirsiniz.

Büyü demişken, Witcher'ların kullanabileceği 5 çeşit işaret büyüsü var: Aard (Telekinetik patlama), İgni (Ateş), Yrden (metafizik varlıklara zarar verebilmek için daire), Quen (Kalkan) ve Axii (Zihin kontrolü). Çatışma sırasında karşılaştığınız canavarın fiziksel özelliklerine bakarak hangi büyüden etkilendiğini öğrenip ona uygun şekilde saldırabilirsiniz.

Kazandığınız tecrübe puanlarınız ile elde ettiğiniz yetenek puanlarınızı kullanarak büyülerinizi ve kılıç saldırılarınızı güçlendirebilir, taşıma kapasitenizi artırabilir, yediğiniz yiyeceklerin canınızı doldurma süresini 20 dakikaya kadar çıkarabilir (şiddetle tavsiye ederim!), içtiğiniz iksirlerin tehlike dozunun sınırını, tanesini ve süresini yükseltebilir, silahlarınızın verdiği hasarı, yediğiniz hasarları azaltabilir (zehir, büyü, fiziksel saldırı gibi pek çok alanda), üzerinize atılan okları sanki Blaster Rifle lazer mermisini savuşturan bir Jedi gibi kılıcınızla savuşturabilir, kullandığınız büyülerin yeni etkilerini açabilir (Axii yeteneği ile diyaloglarda öğrenmeniz gereken bir bilgiyi para vermek yerine Obi-Wan Kenobi usulü "You don't need to see his identification, these aren't the droids you're looking for" diye Mind Trick uygulayabilir ve bilgiyi elde edebilir yada Quen'i güçlendirerek düşman saldırdığında Quen kırılırsa size vuran düşmana hasar verebilirsiniz), yeni fiziksel hareketleri açabilir, kritik vuruş ihtimalinizi artırabilir, kanama etkisi uygulayarak düşmanlarınızı yaralayabilir ve daha sayamadığımız pek çok yeteneğe erişim sağlayabilirsiniz.

Zırhlarınızı kullanırken dikkat etmeniz gereken hususlar vardır. Mesela ağır zırh giyiyorsanız canınız daha yavaş yenilenir lakin daha az hasar alırsınız. Ama hafif zırh giyiyorsanız canınız daha hızlı yenileneceği gibi daha fazla hasar alırsınız ve bu yine sizin tercihinizdir, giydiğiniz zırha göre hareket kabiliyetiniz kısıtlanmaz önceden belirteyim. Zırhçılarda zırhınızı belirli bir zaman dilimi çerçevesi içinde daha dayanıklı hale getirebilir, zırhınız için boya üretebilir, elinize geçen başka zırhları parçalayarak itemlerini alabilirsiniz.

Yetenek puanlarınızı kullanım kapasiteniz sınırlıdır. Yetenek ağacı bölmesinde 12 slot bulunur ama açtığınız her yeteneği buraya yerleştiremezsiniz. Savaş stratejinize belirleyerek sizi en rahat ettirecek, düşmanlarınıza üstünlük sağlayacak hangi yetenekler size daha uygunsa onları kullanmanız yararınıza olacaktır.

Daha fazla söze gerek yok: Gelmiş geçmiş en iyi oyunlar arasında olan bu başyapıtı deneyimlemek için vakit kaybetmeyin!
โพสต์ 27 กุมภาพันธ์ 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
25 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์
1 คน พบว่าบทวิจารณ์นี้ชวนขำขัน
33.1 ชม. ในบันทึก (26.9 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
1998 yılında, oyun dünyası muazzam bir şekilde sarsıldı.
Valve, "biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu" diyerek şimdiye kadar yapılmış olan, herkesin bir şekilde popüler oyun serilerinde de olduğu gibi dilinde olup oyuncular tarafından maruz kaldığı bir ikon haline gelen, ana karakterimiz Gordon Freeman isimli bir fizikçiyi yönettiğimiz efsane oyun Half-Life'ı piyasaya sürdü.
Half-Life bir FPS/Shooter oyunuydu fakat diğer FPS oyunlarından farkı ise Half-Life, bize karakterin gözünden hikayeyi baştan sona kadar durmadan deneyimleme şansı tanıyan, ortam atmosferinin değişkenlik gösterdiği, temeli sağlamlaştırılmış, hikayesi, anlatım dili gelişmiş ve aksiyonun neredeyse bitmediği bir oyundu. Aksiyon ve FPS'in tepelerde gezmesi sebebiyle DOOM, Quake gibi krallara bir rakip gibiydi fakat kendi içerisinde özgün bir oyundu. Benim de 2003 yılında tanışma şansı bulduğum bu efsanevi yapımın 3. oyununu Half-life hayranları olarak hala beklemekteyiz ve bu gidişle beklemeye de devam edeceğiz.

Half-Life, oyun dünyası ve o zamanki FPS'e aç oyuncular için biçilmiş kaftandı. Lakin 2. oyunun mekanikleri ilk oyunun üstüne fersah fersah yenilik eklemişti ve bu başarının sınırları da haliyle zorlanıyordu. Half-Life markası, camiaya etkisiyle beraber oyuncuların kalbini çoktan kazandı. Biz Half-Life, Half-Life 2, Half-Life 2 EP1, Half-Life 2 EP2 gibi oyunların senaryolarını yalayıp yutmuşken, Half-Life 3 konusunda umudumuz azalmıştı fakat sanki Deus Ex Machina kalıbında bir fan yapımı göklerden gezegenimize indi: BLACK MESA.

Black Mesa'yı ilk duyduğum tarih 2007 yılıydı. O zamanlar ismi Black Mesa: Source olarak duyurulmuştu ve oyunun ekran görüntülerinin yayınlandığı bir web sitesi bulmuştum ve elbette ekran görüntülerini görünce dumur olmuştum. Grafikler, dokular, ışıklandırmalar, mükemmel görünüyorlardı. Bunun bir mod olduğunu zannetmiştim fakat Crowbar Collective tarafından geliştirilen fan yapımı bir Half-Life Remake'i olduğunu sonradan anlamıştım. Ama asıl beklediğim şey orjinal oyunun atmosferinin bozulmamasıydı. Ve tabi ki asla bozulmamış! Hatta daha da detaylandırılmış. XEN bölümlerinin sonradan eklenmesi, Türkçe dil desteği derken gittikçe gazlanarak dedim ki "bu oyun olmuş". Aslında bu oyunu "Fırtına öncesi sessizlik" olarak isimlendirerek Half-Life 3'e hazırlık olarak görmüştüm ama tabi ki bunu kimse bilemez.
Şimdi bizi geçmişe götüren ve ilk Half-Life oyununu yeni mekanikler, grafikler, müzikler ile fakat aynı dozda etkisini gösterdiği, bize efsaneyi Remake halinde yeniden deneyimleme şansı sağlayan eser Black Mesa'ya yakından göz atalım!

BLACK MESA için "DETAYLANDIRILMIŞ VE MÜKEMMELLEŞTİRİLMİŞ KLASİK HALF-LIFE" ismini uygun buluyorum.

Grafikler: Oyunun grafikleri resmen Half-Life Remake için özel olarak tasarlanmış gibi. Komplike değil, kafa karıştırıcı ve düzensiz asla değil. Işıklandırmalar, gölgeler, çözünürlük oranı ne çok sade ne de çok karmaşık. Her şey yerli yerinde ve asla göz yormuyor. Dedim ya bu oyun olmuş!

Fizik: Eh, yani şimdi bir şey söylemeye gerek var mı bilmiyorum zaten Source fizik motoru oyun sırasında kendisini konuşturuyor. Half-Life 2 gibi oyunda fizik kurallarının keskin şekilde belirlendiği dönemden sonra yine Half-Life 2'nin fizik motorunu geliştirip ilk oyunun yeniden yapımına akıcı şekilde eklemek bence şahane bir iş olmuş. Olmuş bitmiş!

Optimizasyon: Oyun akıyor! Evet oyun akıyor gençler. Oyun, herkesin kişisel bilgisayarında nasıl çalışır bilmiyorum ama konu bu olsaydı zaten inceleme sırasında buna değinmezdim değil mi? "Sadece optimizasyon için bile alınır" diye ortaya ciddi bir iddia bırakabilirim çünkü öyle. Oyun akıyor!

Müzikler: Müzikler beni çok nadiren de olsa rahatsız etti fakat bunun sebebi sesin diğer seslere oranla daha fazla çıkması. Bunu tutturamamışlar ama "tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış" misali müziklerin de dağ gibi oyuna olumsuz etkisi o tavşan gibi hani öyle diyeyim. Müziğin sesini yarılamak oyuna daha iyi konsantre olmamı sağladı. Ama bu, müzikleri beğenmediğim anlamına da gelmiyor.

Atmosfer: Half-Life (1998) = Black Mesa (2020). Yeterince açık mı?
Yine de açıklayayım: Havalandırmadan aniden inen bir Headcrab beni zamanında koltuğumdan zıplatmıştı. Black Mesa da aynısını yaptı. Black Mesa tesisini temizlemek için gönderilmiş amerikan askerleri ile savaşırken aynı gerilimi Black Mesa'da da yaşadım. Gerilim ve aksiyon hissi hem Half-Life'ın hemde Black Mesa'nın çok iyi sağladığı bir etken. Bunlarla birlikte yaratıkların, silah seslerinin sertliği, vurgusu, tonu, yankısı ve doğallığı da atmosfere kattığı gerçeklik hissini köklüyor. Karakterlerin seslendirmelerin çoğunun aynı şekilde kalması da atmosferi ve oyunun özünü pozitif yönde etkilemiş hatta üzerine bambaşka ayrıntılar katmış. On numara beş yıldız diyorum!

Vuruş hissi: Kıvamında! Elbette mükemmel değil ama parçalanma efektleri, silah sesi, etki, tepki ve Source fizik motorunun katkısı gibi kavramların bütünlüğünü ele alınmış şekilde incelersek potansiyelini gayet iyi kullanmış.

Daha pek çok olumlu yenilikle birlikte Black Mesa, son yıllarda çıkan Remastered ve Remake furyası arasında yüksek kalite olarak parmakla gösterilebilecek oyunlardan birisi. Resident Evil 2, Mafia: Definitive Edition gibi azınlık olarak üst kalite Remake oyunlar gördüğümüz dönemde oyun şirketleri de bunu bir ticari fırsat olarak görüyor. Böyle olunca da hızlı tüketim mantığıyla birlikte kalitesizliği de beraberinde getiriyor. Ama içlerinden harika yeniden yapımlar az da olsa aradan sıyrılıp çıkıyor. Ve tabi tadını aldık mı etkisi de uzun oluyor. Tıpkı Black Mesa gibi!

Son sözler: Tarihin tozlu rafları arasında asla silinip gitmeyecek olan Half-Life markasının özünü en uygun şekilde koruyan, büyük hayran kitlelerine ulaşmış bu efsanevi oyunun günümüzde olabilecek en elit şekliyle bizlere sunulmuş, son derece başarılı olan yeniden yapımı BLACK MESA'yı, sadece Half-Life fanlarına değil aynı zamanda tüm oyunseverlere de şiddetle tavsiye ediyorum!
โพสต์ 24 กุมภาพันธ์ 2022
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
ยังไม่มีใครให้คะแนนบทวิจารณ์นี้ว่าเป็นประโยชน์
93.7 ชม. ในบันทึก (91.2 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Suç ve polisiye ağırlıklı hikayeler toplumun hep dikkatini çekmiştir. Büyük sanat dallarında da işlenmesi dışında, izlediğimiz filmlerde, dizilerde, okuduğumuz kitaplarda veya oynadığımız oyunlarda da sıkça rastlarız. Bunu bazen ailesinin intikamını almaya çalışan, içi soğumayan bir kanunsuz ile empati kurarak, bazen başka çaresi kalmadığı veya acımasızlığının haklı sebepleri olan ve herkesten kendini soyutlayarak yasalardan kaçan, kişiliğimiz ile özdeşleştirebileceğimiz bir karakterin hareket ettiği düzeni eleştirerek gerçekleştiririz.
Oyun dünyasında da bize iyi bir hikaye, drama ve suç odaklı üçlü kombo yapan firmalar ve ellerinde bulunan markaların kaliteli fakat kısıtlı olması da dram ve polisiye gibi konseptlere daha çok yaklaşmamıza vesile oluyor. Bu kalitede olan yapımlar da sadece günümüze değil, geleceğe de maddi ve manevi anlamda yatırım yaparak yeni çıkacak ürünlere de ilham kaynağı olurlar. "Mafia 2, Max Payne, Red Dead Redemption 2 gibi oyunlar neden efsanedir?" sorusunun cevabı da işte tam olarak budur!

Rockstar Games gibi oyun dünyasının Stanley Kubrick'i diyebileceğimiz, oyunlarının çoğunun üst kalitede olduğu bir şirketin oyun kalitesi penceresinden ne kadar titiz çalıştığı konusunda hepimiz hemfikiriz bunu bir kenara koyalım. Kuşkusuz bu şirketin adını hep GTA (Grand Theft Auto) serisi ile yad ederiz. Far Cry, GTA San Andreas, DOOM 3, Half-Life 2 gibi dönemin en baba oyunlarının piyasaya sürüldüğü 2004'den 4 yıl sonra Rockstar Games yeni GTA oyunu olan GTA 4'ü piyasaya sürdü.

GTA 4 çıktığı yıl bir hayli olumlu ses getirdi fakat bunların yanında bir o kadar da olumsuz eleştiriler aldı. Bunlara da oyunun ciddi optimizasyon sıkıntısı olması, FPS düşüşleri ve CTD gibi hevesimizi kıran etkenleri neden oldu. Bu sorunlardan bende muzdarip oldum ve eleştirdim.

Bu söylediklerimi aklımızda tutarak şimdi asıl söylemek istediklerime geçelim.

Oyunda optimizasyon sıkıntısı, ani FPS düşüşleri, ara sıra da olsa oluşan sinir bozan buglar gibi pek çok sorun var. Bu, oyundan ne beklediğinize bağlı olmakla beraber, eş zamanlı olarak oyun zevkinizi etkileyecek türden olup olmaması arasındaki çok ince bir çizgidir.

Normal şartlarda oyun zevkimi ve yeni şeyler keşfetme iştahımı mümkün olduğu kadar esnetsem bile, yalnızca yazılımsal sorunlardan dolayı bir oyunun benim gözümden düşmesi çok olasıdır. Lakin seçicilik bir yana, bu genellikle tıpkı pozitif bilim gibi oyuncu kitlesinin de kabul ettiği bir gerçektir. Peki bu kadar soruna rağmen bu oyun oynanır mı? diye soranlara kendi fikrimce söylüyorum: Evet oynanır.

GTA IV yukarıda yazdıklarımın yanı sıra bu sorunları kapatabilen harika yazılmış, detaylı, şaşırtıcı ve bir o kadar da dramatik bir hikayeye ve karakterlere sahip bir oyun. Aynı zamanda gerçekçi fizik motoru (Euphoria), atmosferinin sisli ve can sıkıcı olması da Liberty City'nin ne denli boktan bir şehir olduğunun bir göstergesidir aslında. Seride en az "GTA" diyebileceğimiz bir oyun fakat bu, oyunun içine girdiğinizde oluşacak etkiyi ve GTA serisinin kemik yapısını bozacak türden bir durum değil.

Hikaye, doğu avrupalı bir asker olan ana karakterimiz Niko Bellic'in, Liberty City'e kuzeni Roman'ın yanına sözde "Amerikan Rüyası"nı yaşama ümidiyle gelmesi ile start veriyor. Kuzeni Roman, Niko'yu döküntü bir daireye yerleştirdikten sonra Roman'ın taksi şirketinde çalışmaya başlamasıyla ve ardından Roman'ın bulaştığı tefeci olan Vlad'in Roman'ın kız arkadaşına asılması ve zorbalık yapmasıyla işler daha sıkıntılı bir hale geliyor. Tabi Niko'nun Liberty City'e asıl gelme nedeni ise sonradan belli olmaya başlıyor ve oyunun ilerleyen kısımlarında da yeraltı dünyasının içinde kendimize yer bularak bolca pislik, kovalamaca ve dram odaklı bir senaryonun gidişatına şahit oluyoruz. (Hala oynamayanlar varsa diye çok fazla spoiler vermek istemedim).

Oynanış nasıl?

GTA V ve GTA IV çok konuda hayranlar tarafından sıkça karşılaştırılan özenli oyunlar. Açıkçası GTA IV benim şimdiye kadar oynadığım en iyi GTA oyunu diyebilirim ve bunu GTA V'i oynayıp bitirdikten sonra söylediğimi de belirteyim.

Ama neden?

Öncelikle GTA IV oynanış anlamında gerçekçilikte tavan yapan bir oyun. Buna sadece fizikler değil aynı zamanda atmosfer, senaryonun giriş-gelişme-sonuç üçgeni içinde havada kalmaması, oyunun sonunda kafanızda soru işareti bırakmaması da katkı sağlıyor. Fizik olarak Euphoria fizik motorunu kullanan Rockstar Games özellikle araba sürüş hissini hiç bu kadar iyi vermemiştir bence.
Araç kullanma hissiyatının ne denli realistik olduğunu oyunu oynarken çok rahat anlıyorsunuz. Bu olay GTA V oynadıktan sonra oynayan insanlarda can sıkabilir çünkü GTA V'in araba fizikleri, GTA IV'ün yanında çok daha arcade kalıyor.
Aynı zamanda GTA V'in o renkli ve "fazla pozitif" havasından sonra (yanlış anlaşılmasın GTA V'i de çok severim ama bu oyun bende ayrı bir tat bıraktı) bu oyun o kadar "Noir" geliyor ki sanki Mafia serisi ile GTA serisinin çiftleşmesinden doğan bir yapım olduğu hissi veriyor (Belki bunları yazarken bilinçaltımda Mafia 2 gibi bir şaheserin bıraktığı etki de vardır bilemiyorum). GTA V ne kadar amerikan kültürünü eleştirmek için yapılan ironik bir oyun olsa bile bu benim için GTA IV'ün de öyle olması ve kalitesinden ödün vermemesi gerçeğini değiştirmiyor. Bir çok insan GTA IV'ün fazla karanlık olduğunu, GTA serisinden uzaklaşmış bir tonda olduğunu söylese de bu oyun serideki en iyi oyunlardan birisi benim gözümde.

Karakterlerin ilmek ilmek işlenişi olsun, mekanların detayları olsun, araç fizikleri, yapılabilecek çeşitli aktiviteleri (Bowling oynamak, dart oynamak, kız arkadaşla veya kankalar ile buluşup bara gitmek, içmek, komedi kulüplerinde, striptiz kulüplerinde vakit geçirmek, kankalardan alınan yan görevleri yerine getirmek), Liberty City'nin sanki Gotham şehriymiş gibi mafya, suç ve uyuşturucu temelli karanlık yapısı olsun oyun kendini her şekilde oynatıyor. GTA V ile sıkça karşılaştırılan GTA IV tabi ki eksiklere de sahip. Bunların en önünde gelenlerinden birisi yukarıda da belirttiğim gibi optimizasyon problemleri ve ani FPS düşüşleri. Bunun yanında araç modifiyesi olmaması, saç ve sakal tıraşı olamamak gibi ufak fakat detaylara önem veren bireyler için göze batan eksiklerden bazıları.

GTA IV'de yapmayı en çok sevdiğim şeylerden birisi de görevler. Peki ama neden?

Bende ister istemez GTA IV ile GTA V'i kıyaslayan kitlenin bir üyesiyim. Birini övüp ötekini gömmek son derece aptalca çünkü ikisi de harika oyunlar fakat GTA IV bana görevler konusunda GTA V'den çok daha fazla keyif verdi. Hatta bana daha çok GTA oynuyorum hissi verdi diyeyim. Bunu şöyle bir örneklendirme ile açıklasam daha iyi olur: Mesela GTA V'de size verilen görevlerden birisinde Michael, Trevor ve Franklin bir denizaltı çalacak ve aynı zamanda da görevin içinde (yanlış hatırlamıyorsam) nükleer bomba olayı vardı. Diğer taraftan GTA IV'de size bir görev verildi diyelim. Görevde yapacağınız şey Niko'nun kendileri için çalıştığı mafya ailesi ile daha önce iş yapmış ama sonrasında da aileye ihanet etmiş, neredeyse polise ötecek olan bir mafya liderini mekanını basıp temizlememiz isteniyor. Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda. Haklısınız da ama bahsettiğim konu bu değil.

Bu benim için şu demek: Ben, GTA serisinde Fast and Furious/The Expendables usulü tarzı hız, aksiyon dozu yüksek ve arcade bir görev yapısından çok, aksiyon dozu sabit fakat daha ağır ilerleyerek Goodfellas/John Wick karması hikaye, entrika ve polisiye odaklı görev yapısını tercih ediyorum. GTA IV bana bu konuda daha fazla keyif verdi çünkü daha gerçekçi ve işin içindeymişsiniz gibi hissettiriyor. Bu anlattığım olay elbette tüm GTA severler için tartışılabilecek ve göreceli olabilir lakin bu konuda GTA IV'den daha fazla keyif aldığım da bir gerçek.

Eskiden internet kafelerde GTA oyunlarını silah hilesi yazarak sokaklarda toplu katliam yapmış bir nesilden gelen birisi olarak bu oyuna detaylı bir inceleme yazmak tarifsiz güzel bir his.

Son söz: İndirimler gelince, GTA V'in gölgesinde kalmış olan bu mücevhere şans verin.
โพสต์ 24 พฤศจิกายน 2021
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
ยังไม่มีใครให้คะแนนบทวิจารณ์นี้ว่าเป็นประโยชน์
196.2 ชม. ในบันทึก (37.9 ชม. ณ เวลาที่เขียนบทวิจารณ์)
Simülasyon oyunlarına kendimi bildim bileli sıcak bakmamışımdır. Gerek tarzıma uzak olması sebebiyle gerekse sabrımı zorlamasıyla pek çok örneği oyun zevkimi aşan türdendi. Mesela küçükken 18 Wheels of Steel: Across America oynardım. Zaman ve emek vererek oynarken eğlensem de, belli bir zamandan sonra pek sarmaz ve sıkıcı hale gelirdi fakat yinede saatlerimi hatta günlerimi vermiştim.
Aradan geçen zamanın ardından simülasyon oyunlarına karşı ilgimi kaybettim ama hatırı sayılır bir süredir adını sıkça duyduğum, merak edip satın aldığım bir oyun oldu; Euro Truck Simulator 2.

Euro Truck Simulator 2 oynamaya başladıktan sonra oyundan bayağı keyif aldığımı ve eski günlerdeki gibi simülasyon türüne ısınmaya meyilli olduğumu fark ettim. Bazı günler bol bol kafeinle sabahladım, bazı günlerse yemek yemeyi unutup direksiyon başında aç karna kendime bir amaç edindim. Euro Truck Simulator 2 benim için bile özgün bir oyun deneyimi oldu ve uzun bir süre daha oynamaya devam ederim bu kesin. Kamyon şoförlüğüne ilgi duymamı da sağladı ve iyi de yaptı. Kendini tekrar etse bile oyun Pringles gibi bağımlılık yapıyordu. Oynarken "ben şimdi niye hep aynı şeyi yapıyorum?" veya "bu yol bitmez daha 500 km var" dediğim andan hemen sonra kendimi "dur ya şu yükü de bırakayım da sonra tuvalete gideyim" derken buluyordum (GİDEMEDİ).

Euro Truck Simulator 2 gerçekten harika bir oyundu ama sanki bir eksik vardı!
Benim oynarken son derece keyif aldığım, gecemi gündüzüme kattığım ve hatta kamyon şoförlüğüne ilgi duymamı sağlamış bir oyunun bana daha ne vermesi gerekiyordu?

Aslında cevap kafamın içindeydi ve kendime şunu diyordum: Sen IVECO değil, Kenworth kullanmak istiyorsun! Sen İsviçre'nin yemyeşil bayırlarında değil, Nevada'nın çorak topraklarında yol almak istiyorsun! Sen modern, teknolojik ve sadelik değil, Heavy Metal gibi gürültülü, retro ve sert bir olayın içinde olmak istiyorsun!

Senin istediğin şey başka bir şey!

AMERICAN TRUCK SIMULATOR: Klasik bir oyuncu, Euro Truck Simulator 2 ile American Truck Simulator arasındaki farkı daha ilk bakışta anlar. Çünkü ikisi de SCS Software'ın elinden çıkma başarılı ve birbirine benzeyen oyunlar. Oynanışı olsun, oyunun ağırlığı olsun, fizikleri olsun, mekan ve atmosfer detayları derken bu ikiz kardeşler uzun yıllar önce kendi kitlelerini oluşturarak yollarını buldular bile. American Truck Simulator, kendi ikiz kardeşinin oynanış, fizik, grafik, hud gibi ana yapısı baz alınan temel özelliklerine sahip. Farkıysa, bu oyunun başka bir kıta'da geçmesi.

Oyunda Euro Truck Simulator 2'deki kadar çeşitli kamyon markaları, geniş harita yok ama kanımca bu da sizin oyun zevkinizi azaltacak yada kısıtlayacak türden değil. Çünkü bu oyunun da artıları var. Mesela yerleşim yerleri daha çok alana yayılmış, fazlalaştırılmış vaziyette ve bu da dünyayı daha canlı tutuyor. Mekanlar Euro Truck Simulator 2'deki gibi birbirine çok benzeyen yapıda değiller. Hem şehir içi hemde şehir dışında bu kısmı fark ediyorsunuz ve bu farklılığın oyun deneyiminize ciddi bir pozitif etkisi var. Farklı yerler görmek de insanı oyunda daha uzun süre tutuyor. Atmosferden bir örnek girecek olursak, geceleri yağmurlu bir havada Johnny Cash dinlerken yolda düşüncelere dalmak bile o kadar iyi hissettiriyor ki bazen "sabahlar olmasın" dediğim oluyor. Aynı zamanda Arizona gibi düzlük çöl yollarında, gaza abanıp W.A.S.P., Judas Priest ya da Saxon gibi Heavy Metal devlerini dinlemek de bir o kadar vücuttaki adrenalini uyarıyor. İşte bunlar genelde atmosferi oluşturan olumlu faktörler ve eğer ne istediğinizi biliyorsanız size çok keyif veriyor. Euro Truck Simulator 2 ile American Truck Simulator arasında bir seçim yapmanız tabi ki sizin tercihinize kalmıştır. Tabi burada hangisinin size hitap ettiği veya hangisinin kültürüne kendinizi yakın hissettiğiniz gerçeği de devreye giriyor.

Nedense grafiklerde ise bu oyun benim gözüme daha detaylı ve tok göründü. Görüntü olarak sanki Euro Truck Simulator 2'den daha doygun ve derli toplu bir oyun gibi. Ama unutmayın bu dediklerim tamamen öznel.

Harita olayı ise sanırım oyunun en çok eleştirdiğim kısmı oldu. Evet adamların gidip 50 eyaleti ekleyecek gücü şu an için olmayabilir ve ben de bunu beklemiyorum fakat burası Amerika be dostum. Yani en azından batı bölgesi dışında da yerler ekleseler fena olmazdı çünkü bu "Tolga Karel Simülasyonu" ikiz kardeşinin yanında harita genişliği anlamında bende tam not vermek isterdim. İlerde üzerimize kürekle atılma ihtimali olan ek paketler ve içerikler sayesinde bu tükürdüğümü yalarım da dur bakalım.

Çoğu kişiden duymuş olabileceğinizi düşünerek yinede söylüyorum eğer Euro Truck Simulator 2'yi sevdiyseniz American Truck Simulator'ı da seveceksiniz. American Truck Simulator'ı Euro Truck Simulator 2'den daha fazla oynamadım fakat bu iki oyun arasında belli başlı artı ve eksiler dışında farklarının olmadığını tekrar belirtmek isterim.

Kısaca: Euro Truck Simulator 2 ile başladığım, içimdeki kıvılcımı yeniden alevlendiren kamyon sürme heyecanımı American Truck Simulator ile devam ettiriyorum ve bu "Tolga Karel Simülasyonu"nu da size şiddetle tavsiye ediyorum!

"İkisini de dene tarafını seç" demeyeceğim çünkü benim gibi ikisini de seçebilirsiniz.
โพสต์ 20 พฤศจิกายน 2021
บทวิจารณ์นี้เป็นประโยชน์หรือไม่? ใช่ ไม่ ขำขัน รางวัล
< 1  2 >
กำลังแสดง 1-10 จาก 20 รายการ