20
Products
reviewed
214
Products
in account

Recent reviews by The_Vigilante91

< 1  >
Showing 11-20 of 20 entries
32 people found this review helpful
1,474.7 hrs on record (1,015.8 hrs at review time)
"Bu dünyada beni Medieval Fantasy denen olaya aşık ettirmiş, yıllardır oynadığım özel bir oyun var" diyerek hızlı bir giriş yapıyorum.

10 yıl! Evet bu oyunun üzerinden bugün tam 10 yıl geçti.

RPG elementlerine yeni bir soluk getirmesiyle dünyamızda adından bolca söz ettirmiş, sonsuz görev yapısı, dünyası, atmosferi, karakterleri, Jeremy Soule imzalı epik müzikleri, estetik içerikleri ve kısacası her şeyiyle The Elder Scrolls serisinin 5. oyunu olan Skyrim'e hoş geldiniz.

Öncelikle tanım: The Elder Scrolls V: Skyrim, diğer The Elder Scrolls oyunlarındaki gibi bir açık dünya, RPG oyunudur. Skyrim, Tamriel kıtası'nın kuzeyinde bulunan ve yerli halkı Nord'lara ev sahipliği yapan bir kuzey ülkesidir. Ülke, sert soğuğu, "savaş ya da öl" diyerek içi alev alev yanan yerli halkı Nord'ları, büyüleyici güzellikteki uçsuz bucaksız dağları, ovaları, nehirleri, adapte olması kolay olmayan vahşi yaşamı, tarihindeki atalarının ihtişamlı mezarları ve tapınakları, kuzey ülkesi olmasından mütevellit kuzey ışıkları gibi pek çok doğal güzellikleri ve tehlikelerini de içinde bulundurması ile ünlüdür.

Skyrim, bir açık dünya bir RPG oyunu olmasının yanı sıra oyuncuya tanıdığı özgürlüğü ile de meşhurdur. Bunlardan en önemlilerinden birisi; Skyrim'in oyuncuya bir yetenek geliştirme konusunda onu her hangi bir sınıfa dahil etmek zorunda olmamasıdır. Mesela belli başlı kalıplaşmış RPG oyunlarında bir sınıf sistemi bulunur. (Örn: Dragon Age). Bu sistemde oyuncuya oyunun başında savaşçı, büyücü, ya da hırsız sınıflarından hangisini seçmek istediği sorulur ve oyuncu da birini seçerek macerasına o sınıf ile başlar. Skyrim bu konuda oyuncuyu çok daha özgür bırakır çünkü sınıf sistemi yoktur. İsterseniz ağır zırh kullanan bir gizlilik ustası olabilir, isterseniz hafif zırhlı ve çift el silah kullanan gibi yetenekleri birbiriyle alakası olmayan bir karaktere sahip olabilirsiniz ve bu tamamen size kalmıştır.
Özgürlük demişken, The Elder Scrolls serisinin en güzel yanlarından birisi kuşkusuz oyunun sizi kısa bir süreden sonra dünyaya bırakma olayıdır. Küçüklüğümde GTA San Andreas oynarken haritanın belli başlı yerlerine geçememekten (veya hile ile geçmekten) her zaman nefret etmiştim. (anında 4 yıldız olurdu). Oyuncuya bir açık dünya bırakmak demek istediğiniz her yere her an gidebilme imkanına sahip olmak demektir. Burada GTA örneği vermem yanlış anlaşılmasın çünkü aslında bunun ne kadar kısıtlayıcı olduğuna değiniyorum. (Ne kadar hikaye ve görev gereği bile olsa ben haritada istediğim yere gidebilmek isterim!).
The Elder Scrolls V: Skyrim de sizi aynı şekilde oyunda belli bir yerden sonra dünyasına bırakır ve oyun size "al bak burası Skyrim, al bak M'ye bas bak bu da haritası. Şimdi gönlün nereye isterse oraya siktir git" der. Ve aslında bu küçük gibi görünen ama muazzam olan bir şey.
Görevlerde de bu denli özgür bir oyundur Skyrim. Bir görevi belli başlı bir zaman yapmak zorunda değilsinizdir. O görevi aldıktan sonra ister yapın ister yapmayın ne bir süre, ne de başka bir kısıtlayıcı bir durum yoktur. Çünkü oyunun asıl olayı sizi olabildiğince çok konuda özgür bırakmaktır. Bu kadar detayla hazırlanmış bir oyunun bu kadar muazzam olması da pek şaşırtıcı değildir.

Hikaye'ye bakalım: Oyunun başında fark ettiğimiz şekilde de Skyrim'de bir iç savaş söz konusudur. Merkezi Cyrodiil olan Imperial ırkının oluşturduğu imparatorluk ile Skyrim'in nord'larından oluşan, liderleri Ulfric Stormcloak olan Stormcloaks isimli iki tarafın birbirleri ile mücadelesine tanık oluruz.
Fakat o da ne? Bundan daha önemli bir şey var!
Kehanetlerde geçen ve dünyayı yok etme amacıyla devasa bir tehdit olan kara ejderha Alduin döndü! Hikayeye nasıl bir etkim olacak derseniz de, size zaten her zaman tarih kitaplarında bir isim kondu: Dovahkiin.
Kehanetlerde geçen, tarihin tekerrür ettiği anda Alduin'i mağlup edecek olan karakter sizsiniz! Ejderha kanına ve ruhuna sahip bir ölümlü. Ejderhaların ruhunu emen en büyük ejderha katili!

Hikayeye ve dünyaya etki: Skyrim'de hikayeye etki etmeniz ve oyunun gidişatını değiştirmeniz her zaman mümkündür. Bunda Skyrim'in RPG oyunu olmasının yanı sıra karakterler ile iletişiminiz, bir olayı başlattığınızda veya bir görevi tamamladığınızda diğer insanların size o olayın sonucu olarak verdikleri farklı tepkiler de bu tatlı detaylardan birisidir. Stromcloaks ya da İmparatorluğa katılmanız da oyunun gidişatını etkileyecektir. Söylediğim gibi bu özgür bir oyun ve kişisel tercihlerinize bağlı. Kısacası oyunda ne olmak isterseniz siz osunuz.

Yapılabilecekler: Hmmm, hangisinden başlayayım diye düşünürken aklıma gelenleri karışık şekilde sayayım. At satın almak ve atla keşfe çıkmak, suç işlediyseniz muhafızlara rüşvet vererek görmezden gelinmek, paralı askerlik yapmak, hancılardan dedikodu dinleyip yeni görev zincirleri başlatmak, belirli loncalara üye olup yeni silahlar, ekipmanlar, yeni görevlere ve maceralara dahil olmak (The Companions, The Dark Brotherhood, Thieves Guild), odunculuk, madencilik, demircilik gibi işler yapmak, ev satın almak yada kendi evini inşa etmek, bu evi kişisel tercihinize göre dizayn etmek, çocuk odası varsa evlat edinebilmek (Hearthfire), vampir lordu olup yeteneklerinizi geliştirmek, vampir avcısı olan loncaya katılmak (Dawnguard), tavernalarda sikke vererek buradaki ozanlara istediğiniz şarkıyı söyletmek ve şarkılarına eşlik etmek, büyücüler loncasına katılıp (College Of Winterhold) sıkı bir büyücü olmak, yine büyücüler loncası için görev gereği kütüphaneye yeni kitaplar bulup getirmek, nitelikli karakterlere hangi yeteneği yüksekse gelişmeniz için para karşılığı size öğretmesini sağlamak, zindanlar, madenler, mağaralarda keşfe çıkmak ve burada bulunan değerli eşyaları satarak septim kasmak, yemek pişirmek, belirli otlar ve bitkiler toplayarak simyacılık yapmak, tezgahlarda büyülü silahları yok ederek tılsımlama yaparak büyülü silahlar, zırhlar oluşturmak, ejderha avlamak, ejderhanın kemiklerini satmak yada demircilik yeteneğiniz yeterince gelişmişse Tony Stark'ın Bleeding Edge zırhının dayanıklılığına sahip ejderha zırhı oluşturmak, hayvan avlayıp postunu satmak zırhını oluşturmak, sinsilik ile hırsızlık yada yankesicilik yapmak, manzaraya karşı bir şeyler yeyip içmek, madenlerde kazma kullanarak çıkardığınız cevherlerden demircilerde alaşımlar üretmek, hitabet yeteneğiniz gelişmişse diyalog kurduğunuz kişileri tehdit etmek, ikna etmek veya rüşvet vererek konuşturmak, The Elder Scrolls tarihinde önceden yaşanmış olayları kitaplardan okuyarak lore hakkında daha çok şey öğrenmek, yeni nidalar öğrenmek (Nida, oyunda Dovahkiin'in doğuştan sahip olduğu ve geçmişte yaşamış Dovahkiin'lerde de olan, Akatosh tarafından kutsandığı için diğer ölümlülerden çok kısa sürede öğrenip tecrübe ettiği, ejderha lisanında yazılmış olan büyülü kelimeler bütünüdür.), kilit açma yeteneğinize güveniyorsanız hapishaneden kaçmak, haydut kamplarını basmak ve alayını kılıçtan geçirmek, Dragonborn ek paketini bitirdiyseniz belli bir nida ile ejderhaları kontrolünüze almak ve ejderhaya binmek, Thieves Guild için yeni mücevherler, değerli eşyalar çalmak, çağrı büyülerini kullanarak çeşitli varlıkları Oblivion'dan buraya getirmek, görünmezlik iksiri içerek düşmanları trollemek, The Dark Brotherhood'a katılarak rütbeli kişilere suikast düzenlemek, gizlice düşmanlarınızın cebine zehir ekleyip onlara zarar vermek, Dwemer harabelerinde keşfe çıkıp bu kaybolan ırkın tarihine ve eski yeraltı şehirlerinin büyüsünde kaybolmak, The Compainions'a katılıp kurt adam olmak ve kurt adam yeteneklerinizi geliştirmek, yanınıza takipçi alıp sizinle beraber maceranıza eşlik etmesini sağlamak, asa kullanmak, Daedra prensleri ile iletişime geçerek görevlerde Daedra Artifact'lerini toplamak, hanlarda para karşılığı kavgaya girebilmek gibi aklıma gelmeyen daha pek çok şey var.

Son sözler: 10 yıl önce çıkmış ve ciddi bir fan kitlesi oluşturmuş, RPG türünün önde gelen isimlerinden, The Elder Scrolls markasının hakkını fazlasıyla veren oyun The Elder Scrolls V: Skyrim.

Oynayın ve oynatın!

FUS RO DAH!!!
Posted 11 November, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
14 people found this review helpful
17 people found this review funny
2
0.5 hrs on record
Yarrağınız yemek yiyebilir
Yarrak usulü banyo yapabilir
"Temizlik yarraktan gelir" diyerek evini temizleyebilir
Diğer yarraklar ile iletişim kurabilir
Sosyal yarrak aktivitelerine katilabilir
Ayazda kalmış bekçi yarrağı gibi otobüs bekleyebilir
Yarrak gibi bir işe gidebilir
Evine yarrak gibi pizza sipariş edebilir
Bilgisayarı yarrak bir yazılımcı gibi kullanabilir
Alışverişi gerçek bir yarrak gibi yapabilir
Sokaklarda boş boş yarrak gibi gezebilir
Depresyona yarrak gibi girebilir
Arkadaşları ile yarrak gibi muhabbetler edebilir
Yarrak patronu tarafından mobbing'e maruz kalabilir
Diğer yarrak arkadaşları ile halı saha yapabilir
Karşı cinsi yarrak gibi bir yemeğe çıkarabilir
Sevgilisi tarafından terk edilip yarrak gibi ortada bırakılabilir
Karşı cins ile yarrak gibi flört edebilir
Harlemli zenci yarraklarından kaçabilir

Oynarken "HAYATIMI OYUN YAPMIŞSINIZ OROSPU EVLATLARI" dedim yalan yok.

Kısacası: YARRAK GİBİ BAŞYAPIT!
Posted 29 October, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
53.4 hrs on record (20.8 hrs at review time)
Hacca gidip şeytan taşlamak için vereceğiniz paranın daha az bir miktarının size fazlaca verimli olarak geri dönüş yapabileceği tek bir şey var: DOOM

OYNARKEN DİŞLERİNİZİ SIKACAKSINIZ!

Biliyorsunuz ki herhangi bir oyunda bir BOSS ile karşılaştığınızda (veya karşılaşmak üzereyseniz) tüyleriniz ürperebilir, strateji kurmak için zaman harcamak durumunda kalabilir, BOSS'u gördükten sonra hareketlerini tahmin ederek veya ezberleyerek onu en savunmasız anında vurabilir veya tamamen "taktik maktik yok bam bam bam" diye de elinizdeki her şey ile saldırabilirsiniz.
Hah işte bu oyunda işler biraz farklı. Çünkü bu oyunda BOSS sizsiniz.
Klişeleşmiş de olsa "DOOM bir hayatta kalma oyunu, ama hayatta kalma olayı sizin için değil düşmanlarınız için geçerli" sözünü söylemek de bu sayede tadından bir şey eksiltmiyor.

1990'lı yıllarda ID Software imzası ile hayatımıza girmiş bu gazı kökleyen FPS oyunu türünde çok başarılı.
Zamanında oyun dünyasında Wolfenstein 3D gibi klasikleşmiş eserler ile kol kola yürüyerek "bana mısın" demeyen, cehennemden fırlayan şöhretli iblisleri (Cacodemon, Hell Knight, Cyberdemon, Spider Mastermind), düşmanların içinden geçen ana karakteri Doomguy, UAC şirketi gibi pek çok dalda popüler kültür sayesinde de hayatımızda önemli bir yeri var, ve oyun tarihindeki mihenk taşı değerini de hala koruyor, korumaya da devam edecektir.

Vermiş olduğu aksiyonun tatminlik seviyesini maksimuma çıkararak size durmadan adrenalin salgılatıyor, diğer oyunlardaki gibi sizin düşmanlardan değil de düşmanların sizden kaçmasına vesile olup sizi bir çeşit hardcore porno filmin içine sokuyor.
Oynarken de bir nevi Watchmen karakteri Rorschach'in o ünlü "I'm not locked in here with you. You're locked in here with me!" sözünü kafanıza yerleştiriyorsunuz!

İşten yada okuldan yorgun bir şekilde eve geldiğinizde "biraz oyuna gireyim de stres atayım" mantığından fazlasıdır DOOM. Gerek Mick Gordon'un elinden çıkan soundtrack'ları (BFG Division, Flesh And Metal, At Doom's Gate, Harbinger), gerekse oynanışının rahatlığı ile verdiği tatmin hissi ve optimizasyon sıkıntısının olmayıp oyunun yağ gibi akması da size daha "GÜÇLÜ" hissettirir. Nasıl bir başyapıt ile karşılaşıyor olduğunuzu tahmin edebilirsiniz sanırım.
Diğer oyunlarda düşmanlara verdiğiniz silah/hasar/tatmin üçlemesini bir araya getirip bir araç ile örneklendirecek olsaydık muhtemelen onlara otomobil falan derdik. Fakat bu konuda DOOM bildiğimiz dev bir tank!

Neyse lafı fazla uzattık artık son söze geçelim: Bu oyunu oynamayan insan gece uyuyamasın,
kâbuslar görsün, yatağının altından canavarlar çıksın da DOOM SLAYER'a muhtaç kalsın!!!
Posted 6 September, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
70.4 hrs on record (44.5 hrs at review time)
Kalitesini 3 kelime ile özetleyeyim: "OYNANABİLİR ÇİZGİ ROMAN"

Umarım yeterince açık olmuştur!
Posted 5 August, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
21 people found this review helpful
20.6 hrs on record (14.9 hrs at review time)
"Dünyanın en iyi oyunu hangisidir?" sorusu sorulduğunda her oyuncunun aklına gelen pek çok oyun vardır ve karar veremezler çünkü hepsinden aldıkları tat, hepsinden aldıkları oyun deneyimi farklı ve aynı düzeyde doyurucu olabilir ve karar vermek pek zordur, açıkçası o oyuncular içinde bu sorunun cevabı da benim için aynı. Fakat bu soruyu sorduklarında cevap olarak o oyunlar arasında benim için en öne çıkan tek bir oyun var: HALF-LIFE 2

2004 yılında piyasaya sürülen ve Valve'ın tabiri caiz ise kendini aştığı bu başyapıt ile 2005 yılında 14 yaşımdayken bir internet kafe'de tanışmıştım. O zamanlar oyun dünyasına bu kadar aşina olmamakla birlikte yine oyunlar konusundaki deneyim ve tecrübelerim de doğal olarak bir hayli azdı. İlk kez internet kafe'de oynarken önceki oyundaki karakterler karşıma çıktığında bu karakterlerin kim olduğunu, ne iş yaptığını ve olayların nasıl şekillendiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Dolayısıyla da oyuna çok ısınamadan kapatıp gitmiştim. Fakat yıllar 2007'yi gösterdiğinde ise bu oyuna kendi bilgisayarıma indirdiğim modları kuruyor, yeni haritalarda kendi kafamda senaryolar ile dolu dolu oynuyordum. Haritaların birinde Antlion'ların saldırı yaptığı askeri üslerdeki Resistance askerlerinin kıyafetlerini Starship Troopers filmindeki askerlerin kıyafetleri ile değiştiren modlardan tutun, Grafik ve texture modları ve hatta Combine askerlerini Stormtrooper'a çeviren, Lore'a küfür edecek düzeyde modları bile kurup deniyor, kendimce eğleniyordum.
Ve yıl oldu 2021 fakat ben zamanında aylarımı hatta yıllarımı gömdüğüm bu başyapıt hakkında yazılı bir açıklama yapmadığımı fark edip kendime kızdım.
Şimdiye kadar!

Half-Life 2 neden bu kadar iyi bir oyun? Bu oyunu bu kadar iyi yapan şey nedir?
Öncelikle aklınızda olsun ki, bu soruya tamamen subjektif cevaplar vereceğim çünkü oyunla aramda yıllardır süregelen duygusal bir bağ var.

Half-Life 2'nin en iyi özelliklerinden birisi son derece dolu ve tamamen arka planında bir hikayesi olan karakterleri barındırıyor olmasıdır.

Gelmiş geçmiş en babayiğit oyun karakterlerini barındıran bu yapımın baş rollerinde: Black Mesa'ya bir fizikçi olarak gelen ve geldiği gün zamanında gusül abdesti almayı unuttuğu için Xen yaratıklarının tesisi işgal ettiğini düşündüğüm levyeli örnek abimiz "Gordon Freeman", Zamanında Black Mesa faciasından sağ kurtulmuş, adını sıkça söz ettiren ve bir çok klonu olan(!), düşmanlarımıza karşı yanımızda tabancasını kullanmaktan çekinmeyen "adamsın ya, seviyoruz seni" gibi sözler sarf etmemize sebep olmuş güvenlik görevlisi "Barney Calhoun", City 17'de Bağcılar kekoları gibi tenhada götümüzü kesecek olan Civil Protection'dan kaçarken bir anda ortaya çıkıp götümüzü kurtaran "Alyx Vance", Zamanında Black Mesa'da çalışmış ve tesisten bir avuç insanla birlikte kurtulmayı başarmış, mama ve süt ile beslediği bir Headcrab'e sahip olan "Dr. Isaac Kleiner", Black Mesa'da söylediği her söz dikkate alınan ve tıpkı kızı Alyx gibi seçimlerinde son derece kararlı olan "Eli Vance", Gravity Gun elimize geçtiğinde güle oynaya kullanabilmemiz için bizimle oynayan, sevimli mi sevimli, bıcır mı bıcır Alyx'in evcil hayvanı Dog, Dünya güçlerinin yalnızca 7 saat dayanabildiği global mücadelede, dünyayı Combine'a teslim etmiş ve aynı zamanda Combine tarafından dünyanın elçisi olarak göreve atanmış olan "Dr. Wallace Breen", oyun dünyasının en soru işareti karakterinde başı çeken, bizi en başından beri takip eden, yönlendiren, uyutan, uyandıran ve asla gözlerini üzerimizden ayırmayan, gizemli bürokrat görünümdeki sembolleşmiş "G-Man".

Half-Life 2'nin en iyi özelliklerinden birisi de "denge"dir. Peki nedir bu denge?

Oyunun size sunduğu atmosferden tutun, önünüze çıkan düşman sayısına, en gözle görülenden, en görünmeyen ve yıllar sonra oynarken bile "bak ben bunu yeni fark ediyorum" dedirten detaylarına kadar aklınıza gelebilecek her türlü "ne eksik ne fazla" mantığıdır.
2004 yılında piyasaya sürülmüş bir oyun olduğunu göz önünde bulundurarak söylemeliyim ki oyundaki düşman çeşitliliği de bir hayli fazla. Bu, oyunun dolu olduğu konulardan birisi fakat asıl olumlu olan şey: Düşmanların demin dediğim "denge" konumunda yeri ve zamanına göre ortaya çıkması, oyuncuyu sıkmaması olayı. Diğer yandan bize "kullan ulan şu Gravity Gun'ı" diyen We Don't Go To Ravenholm... bölümünde atmosfer ne kadar korku gerilim havasında ise, Resistance ve Combine arasında sıcak çatışmaların yer aldığı, son derece doyurucu bir bilim kurgu soslu savaş sahnelerine sahip olan, epik aksiyonlara doyduğumuz Anticitizen One bölümünün atmosferi de bir o kadar farklıdır. Atmosferin bu denli değişiyor olması oyuncuyu daha fazla oyuna kitleyen etkenlerden birisi benim gözümde ve bu da oyuncuyu sıkmamayı gösteren "dozunda etken" tanımına cuk oturur. Ne eksik ne fazla! Hikayedeki karakterler gibi düşmanların da kendi içlerinde arka planı olması, boş olmaması, her düşmanın ayrı fiziksel yada sentetik özelliklerini kullanarak (Antlion'lardan tutun, Strider'lara kadar) size engel olmaya çalışması da o düşmanların dünyaya en doğal şekilde entegre edilebilmiş olmasıdır. Bu da, oyunu oynadıktan sonra gözle görülebilen bir farktır. Sadece bu söylediklerim bile bu oyunun günümüz bir çok oyununu kalite anlamında solladığı göstergesidir.

Half-Life 2'nin en iyi özelliklerinden birisi hikayesinin de yine "denge" altında korunuyor olmasıdır.

Altında yatan hikayeye baktığınız zaman oyunun size klasik bir bilim kurgu senaryosu veyahut sıradan bir post-apocalyptic evren sunduğunu görebilirsiniz. İşin aslı önceki oyunlardan tutun daha da öncesine uzanan olaylara kadar dağılır. Half-Life serisi göründüğünden daha geniş kapsamlı komplike Lore'a sahip bir seridir. Oyun sırasında olan hemen hemen hiçbir şey sizi hikayeden koparmaz. Çünkü yaptığınız şey bellidir, gideceğiniz yol bellidir, oyunun tek düze yapısı nedense bir çok oyunun yapamadığını yapar: Sizi oyuna doyurur, oyun oynadığınızı size hissettirir. Yaptığınız her şey "bundan sonra karşımıza ne çıkacak?" dedirtir çünkü içerisinde iyi yazılmış, en küçük detayları atlanmadan oyuna aktarılmış bir hikayesi vardır. Bu da oyuncunun aldığı hazzı arttırarak size olaylara hem daha farklı bakmamızı sağlar hemde ufkunuzu açar. Yani hikayesi sıradan değildir çünkü oyunun hikayesi buz dağının sadece görünen kısmıdır.

Half-Life 2'nin en iyi özelliklerinden birisi de hiç şüphesiz Source fizik motorudur.

İlk oynadığım zamanlarda çok iyi hatırlıyorum da "aga bu ne? Adam ne kadar gerçekçi düştü yere öyle?" demiştim. Bunu 14 yaşındaki bir çocuğun söylemesi ise şahsen paha biçilmez. Özellikle aksiyon sahnelerinde Source motorunun ne denli harika olduğunu o zamanlar büyük keyifle keşfetmiştim. 2004 yılı ile kıyaslarsak örneğin Combine askerlerini vurduğumuzda yere düşmelerinin ne kadar gerçekçi göründüğünü, vücut anatomilerine has özelliklerine bağlı olarak devrildiklerini izlemek benim için orgazm gibiydi. Son yıllarda elbet bu da geliştirildi ve hatalar, eksikler düzeltildi ama o zamanlara bakarak konuşacak olursam bu da oyunun çok iyi olmasını sağlayan yapıyı tutan kolonlardan birisidir.

Half-Life 2'nin en iyi özelliklerinden birisi de zamanının en iyi grafiklerine sahip olmasıdır.

2004'de Doom 3 piyasaya sürüldüğünde grafiklerine baktığımda ağzım açık kalmıştı. Ciddi anlamda gelişmiş grafikler o zamanki PC oyuncuları için görsel şölen niteliğindeydi. Bana kalırsa Half-Life 2'de Doom 3'ten görsel anlamda pek farkı olmadığını gördüğümüz bir oyun. Tabi ki bunda dikkatli baktığımızda ufak tefek farklar olabilir fakat birisi genelde kapalı alanlarda geçerken diğerinin hem açık hem kapalı alanlarda geçen bir oyun olduğunu unutmamak lazım.

Son söz: Gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan birisi. Türünün öncüsü olmasa da aynı etkiyle türe damgasını vurmuş bir yapım. Kendi kendine yetebilen ve tekrar tekrar oynanabilecek, karakterleri ile, hikayesi ile, mekanları ile yılların eskitemediği oyun gibi oyun: HALF-LIFE 2

Oynayın, oynatın ve bunu tekrar tekrar yapın çünkü bu oyun bunu hak ediyor!
Posted 13 May, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
83.6 hrs on record (79.6 hrs at review time)
Arkham serisinin en underrated oyunu diyebilirim. Özellikle Arkham City'i oynayanlar bilir o atmosfer hazzını ve hikaye akışını öyle her oyunda bulamazsınız ve Batman oyunu yapabilmek her babayiğidin harcı değildir. Öncelikle diğer Arkham oyunları gibi bu oyunda sizi Batman gibi hissettiren yegane özelliklere sahip bunu belirteyim. Mekaniksel anlamda son derece Arkham City olan bir oyun Arkham Origins. Yani Arkham City'i sevdiyseniz yüksek ihtimalle bu oyunu da seveceğinizi düşünüyorum. Noel arifesi gecesinde geçen, karlı ve pis Gotham sokaklarında kimi zaman küçük suçlara mücadele ederken kimi zamansa hikaye akışında tüm Gotham'ı tehdit eden temel süper kötüleri durdurmaya çalışıyoruz. Hikaye çok iyi olmasa bile gayet doyurucu çünkü genelde Batman'in sık sık karşılaştığı kötülerin çoğu var ve bunlar da senaryoya iyi entegre edilen karakterler olduğu için sizi doyuran etkenler. Bruce Wayne'in ilk Batman olduğu yıllarda geçen oyunda Gotham şehri tüm yozlaşmışlığı ile suçluların ve yeraltı dünyasının kontrolü altında. Bununla birlikte GCPD içinden de rüşvet alan ya da suçlular ile bağlantıları olan polisler de cabası. Hal böyle olunca da Gotham'da yasaların ve hukuk sisteminin yapamadığını yasa dışı yollar ile yapmaya çalışıp adalet dağıtmaya yemin etmiş Kara Şövalye devreye giriyor. Suç lordu Black Mask (Roman Sionis) Blackgate hapishanesine adamları ile baskın yaparak hapishanede bir isyan başlatıyor. O sırada durumdan haberdar olan biz de olay yerine hemen Batwing ile giderek hapishanedeki isyanı bastırmaya ve kontrol altına almaya çalışıyor, kaçan mahkumları tokat manyağı yapıyoruz. Ve ardından öğreniyoruz ki Black Mask yarasa kostümlü abimizin kellesine 50 milyon dolar ödül koymuş, gelmiş geçmiş en baba 8 suikastçıyı da kiralayıp üzerimize salmış. Gotham şehrinde sırtında hedef tahtası taşıyarak gezmek Batman için bir insanın yemek yemesi ya da su içmesi kadar doğal olsa da bu katiller son derece iyi eğitimli, soğuk kanlı, acımasız ve işlerinde en iyisi olduğu için onları ciddiye almamak aptallık olur. Çünkü bu suikastçılar DC evreninin sıkı kötüleri (Killer Croc, Electrocutioner, Copperhead, Lady Shiva, Deathstroke, Deadshot, Firefly ve tabi ki Bane) olduğundan yarasa kostümlü dedektif abimizin işleri de bir hayli zor olacak diyoruz. Oyuna gelirsek: Oyun klasik bir Arkham serisi oyunu yine hepsinde olduğu gibi eğlenceli ve tatmin eden kısımları dövüş mekanikleri. Bunun dışında Gotham'ın eşsiz havası, çok geniş olmasa da yeterli olan haritası ve açık dünyası, Arkham City kadar olmasa bile gayet hakkını veren hikayesi, Christopher Drake (The Dark Knight Returns) imzalı efsane müzikleri (Seride en sevdiğim müzikler bu oyuna ait), üzerinden 7 buçuk sene geçmesine rağmen sırıtmayan grafikleri ve tabi ki size Batman olduğunuzu hissettirmesi (Düşmanlarınıza verdiğiniz muazzam korku hissi, durdurulamaz olduğunuzu düşünmeleri, güneş doğduğunda kötülerin rahat nefes almasının sebebi olmanız ve suçluların kendileri için en büyük tehdit olduğunuzdan emin olmaları). Oyun kısaca bu şekilde ve bence pek çok sebepten de oynanmayı hak ediyor. Eksiklerine de değinelim: Ara sıra göze çarpan buglar yada kaplama sorunları, ani FPS düşüşleri insanın canını sıkabiliyor fakat bunlar her zaman olmuyor bu yüzden oyun zevkinizi baltalayacağını düşünmüyorum. İndirime girerse almanız daha avantajlı olur çünkü indirimde fiyatı 7.75 TL oluyor.
Posted 3 April, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
60.8 hrs on record (32.1 hrs at review time)
"Hafızamın silinip, uzayın derinliklerinde bir uyku kapsülünün içinde 57 yıl geçirip uyandıktan sonra bu oyunu baştan sona tekrar oynamak istiyorum" dediğim bir oyun.

Verdiği gerilim ve yalnızlık hissi, ürkütücü atmosferi, zamanına göre gayet sağlam grafikleri, yeterince doyurucu hikayesi, müthiş tedirgin eden ses ve müzikleri, oynanışı (save sistemi kanser olduğu için alışmak zaman alsa da) ve tabi ki bunların hepsiyle birlikte, Xenomorph'un oynarken size ters köşe yaptıran müthiş yapay zekası birleşince işte ortaya böyle bir şey çıkıyor.
Attığınız her adım, verdiğiniz her karar, kullandığınız her mühimmatın zerresi bile çok önemli, unutmayın ki bu malum "PERFECT ORGANISM" karşısında bir lokmalık canınız var o yüzden iyi düşünün. Nefesini her an ensenizde hissedeceğiniz, kan yerine moleküler asit taşıyan, nereden, ne şekilde ortaya çıkacağı belli olmayan ve size "Surprise ♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥" diyerek canınızı okuyabilecek uzaylı bir organizma dışında, Ash ve Bishop amcalar, Weyland Yutani şirketinin davar ordusu da size Sevastopol'u dar edecek benden demesi. Geçenlerde tekrar başladım ve geceleri kulaklık ile yüksek sesle oynamaya özen gösteriyorum.

Bu oyun kesinlikle bir başyapıt!
Posted 16 March, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
5 people found this review helpful
2 people found this review funny
0.6 hrs on record
Early Access Review
Diş ağrısı gibi ama fiziksel değil.
Posted 12 March, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
No one has rated this review as helpful yet
1.9 hrs on record (1.5 hrs at review time)
Gameplay'i ilk gördüğümde "Oğlum DOOM lan bu" dedim. Kan, vahşet, silah, cehennem ve şeytanlar beşlisi içinde incelendiğinde, evet oyunumuz son derece "DOOM". Ama nasıl DOOM? Hem 2016 yılında çıkan DOOM hemde 1993 yılında çıkan klasik DOOM. Adamlar karışık koyalım da herkes mutlu olsun demişler ve bence doğru da yapmışlar, oyunun aksiyonunu güzel entegre etmiş ve istediğimiz oyunu bize dozunda yedirmişler. Yaklaşık 1 buçuk saatlik deneyimimin ardından oyunu beğendim, gayet keyifli ve eğlenceli buldum. Mekan tasarımları, yaratıklar, cehennem atmosferi falan gayet nefis ve tam beklediğim gibi. Elimizde silahlar ile cehennemin ortasında iblislerin üzerine "GELİN LAAAAANN ALAYINIZ GELSİN" modunda koşturup önümüze çıkan her canavarı mermi manyağı yapmak bana son derece keyif verdi. Zaten beklediğim de buydu bu yüzden sıkı bir DOOM hayranıysanız %666 öneriyorum. Ha bide müziklere değinelim. Bu oyunun bana müzik konusunda verdiği zevk ise DOOM ile yarışır. Çünkü DOOM'un müzikleri ne kadar kaliteli olursa olsun bana tam olarak hitap etmiyordu. DOOM'un müzikleri Metal + dubstep karışımı ve hatta endüstriyel metal diyebileceğimiz çeşitli bir çok parçadan oluşuyordu, ki aşırı gaz parçaları yoğunluktaydı (Buradan Mick Gordon'a selamlarımı gönderiyorum). Fakat bu oyunun müzikleri ise direkt olarak Metal ve bu da beni çeken ayrı bir etken. Oyunun müzik sesi seviyesini fulleyip diğer sesleri yarıya indirdim çünkü müzikler o kadar gaz ki hani konsantrasyonumu dengeler vaziyette. Bunların dışında fiyatı da abartı denmeyecek cinsten fakat siz yinede indirimi bekleyip alın derim. Demem o ki eğer benim gibi DOOM seven, DOOM gibi cehennemli şeytanlı bir aksiyon pornosu arayıp bulamıyorsanız, üstüne bir de Metal müzik hayranı bir insansanız bu oyunu almanız size çok şey kazandıracak.
Posted 2 February, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
2 people found this review funny
3.1 hrs on record (1.3 hrs at review time)
Hayatımda bunun kadar gereksiz, aptalca ve boş bir oyun görmedim. Oyun resmen "ben gereksiz bir oyunum ve hiçbir halta yaramam o yüzden tıpkı benim gibi gereksiz insanlara göre biçilmiş kaftanım" diye bağırıyor. Bu oyunda gerçekten gereksizlik örneği olarak kendimi buldum. TEŞEKKÜR EDERİM GOAT SIMULATOR.
Posted 29 December, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  >
Showing 11-20 of 20 entries