Merhaba dostlar, bugün sizlerle beraber Call of Duty oyun serisinin naçizane ve altın başyapıtlarından birisi olan Black Ops'un ilk oyununun hikayesini ve kendisini inceleyeceğiz; Aslına bakarsanız bir çok konuda beni büyüleyen bu oyunda hiç bir şey saymakla bitmez fakat hem oyuncuların aklındaki soruları gidermek için hem de kendi duygularımı dile getirmem için dilerseniz incelememize geçelim.

Aslına bakarsanız Call of Duty®: Black Ops, bize Soğuk Savaş'ın aslında ne kadar şiddetli olduğunu, ülkelerin birbirleriyle özel kuvvetler ve ajanlar vasıtası ile nasıl dans ettiğini hissetirdi. Dünyanın uç noktalarında Doğu ve Batı Bloğu devletlerinin, o bölgenin yerel güçlerini kutuplaştırarak nasıl gövde gösterisi yaptığını gösteren ve bizi tabiri yerindeyse 1949-1991 yılları arasında yaşatan piyasadaki ilk oyunlardan birisi oldu. Oyunun atmosferi çok güzel, Hong Kong, Kowloon'da gezerken hissettiğiniz post-modern sokak aralarında çatışma havası olsun. Vorkuta çalışma kampından kaçarken o arkada ki epik koro eşliğinde isyana gelmek olsun, hepsi çok güzeldi. Dünyanın her yerinden farklı rüzgarlar estirdi bize zamanında...

Oyunun Vietnam senaryosunun geçtiği yerler o kadar iyi yapılmş ve planlanmış ki gerçekten kendinizi orda hissediyorsunuz. İlk başta helikopter filolarının uçuştuğu bir Deniz Piyade üssünde dururken, içlerinden gözümüzle zar zor seçtiğimiz bir helikopterden Wood's iniyor, o sırada arkadan Creedence Clearwater Revival'in eski zamane Vietnam rock parçaları(Fortunate Son) çalıyor. "Welcome the 'Nam baby!", Süper ötesi!

Oyuna başladığımız ilk başlarda CIA'nın bir sorgu odasındayız, aslında hep beraber savaştığımız Hudson ve Weaver bizi sorgulamakta, tabiki sorgulamakta oldukları camın arkasından silüetleri görünüyor ve seslerini değiştiriyorlar. Biz onların olduğundan bir haberiz ve "Burası neresi?, Beni ne için tutuyorsunuz?" gibi konuşup küfür ederken yine sandalyeden elektro şok yiyoruz.

Sebebi şu; aslında biz o elektrikli sandalyede konuşurken oyunun başında değil, sonlarındayız. Biz başımızdan geçen her şeyi yaptıktan sonra, CIA bizi yakalıyor ve bu sefer sorguya çekiliyoruz.

Bundan yıllar önce 1945'te başlarında "Lev Kravchenko" ve "Nikita Dragovich"'in olduğu Sovyetler Birliği(SSCB) askeri birlikleri, Kutuplar'da başında "Dr.Steiner" olan Nazi bilim adamlarını yakalar ve çok güçlü "Project Nova" adında bir sinir gazı olduğunu keşfederler. Bu sırada "Dr.Steiner" 'i korumaya alan bu iki adam olay yerinde varolan bir miktar Nova gazını kendi askerlerinin üzerinde denemek ister ve Viktor Reznov, Dmitri Petrenko ve bir kaç tane daha kahraman yoldaşı gaz odalarına atarak onları kobay faresi olarak kullanır. Viktor Reznov ve Dmitri Petrenko 2. Dünya Savaşı'nın kahramanları ve Reichstag'a SSCB bayrağını dalgalandıran insanlardır. İkisi farklı gaz odalarındayken Reznov, camdan Petrenko'nun sinir gazıyla can verişini izler ve "Keşke Berlin'de ölseydi, kahraman gibi ölmeyi hakediyordu." diyerek içinde ki ihanetin üzüntülü siniri ve intikam hırsı başlar. Tam Reznov'un grubu gazla öldürülecekken, İngiliz Arktik Komandoları gemiyi basar ve attıkları roketlerden bir tanesi Reznov ve arkadaşlarının olduğu gaz odasının kapısını vurunca birlik kurtulur. Ondan sonra hem Sovyet askerleri, hem de İngiliz Komandoları ile savaştıktan sonra gemiye patlayıcı yerleştirip inflak ettirirler. Nova projesinden kurtulduklarını düşünürler, sonrasında ise Reznov yakalanır ve Vorkuta'da ki Gulag'a gönderilir. Bunlardan sonra ise Amerikalı Mason olarak MACVSOG askeri birliği ile Fidel Castro'ya suikast amacıyla, Küba, Havana'ya gidiyoruz. Burada Castro'nun dublörünü vurduğumuz başarısız suikast girişiminden sonra, kendi birliğimizi kurtarmak için kendimizi feda ettiğimiz sırada Castro'nun birlikleri tarafından yakalanıyoruz. Fidel Castro, Lev Kravchenko ve Nikita Dragovich arkadaş olduğu için Castro bizi yeni müttefiki Ruslara hediye ediyor.

Asıl hikaye burda başlıyor. Yakalanan Mason'da Reznov gibi Vorkuta'ya gönderiliyor. Burada Mason'a "MK Ultra" deneyi ile beyin yıkama işlemi yapılıyor ve ABD Başkanı John F. Kennedy'i öldürmesi programlanıyor. Ama bu sırada işleri bozan bir şey var. Reznov! Biz Gulag'da olduğumuz sıralar hep Reznov ile takılıyoruz ve o bizim beynimizi yıkıyor, hali hazırda beyin yıkama işlemi gördüğümüz için MK Ultra programını aslında Kravchenko ve Dragovich değil, o sıraki açıktan yararlanan Reznov kullanıyor. Çok güçlü bir hitap etme yeteneği bulunan Reznov aynı şekilde tüm mahkumlarıda ayağa kaldırarak hapishanede isyan çıkartıyor ve böylelikle hapishaneden Reznov'un "Dragovich... Kravchenko... Steiner... These..MEN....must die." sözleriyle, beynimiz yıkanmış, öldürmeye programlanmış bir terminatör olarak kaçıyoruz. Reznov burada ölüyor. Hatta Reznov'un 8. kuralı olan "Özgürlük" 'ü ona hatırlayoruz ve "Hadi Reznov, ne duruyorsun?" diyoruz. O da "Benim için değil, senin için Mason..." diyerek kendini feda ediyor. Ve anlayacağınız üzere işte Kravchenko ve Steiner'i öldürdüğümüz serüven başlıyor. Steiner'i Rebirth Adası'nda öldürdükten sonra aynı anda bizi durdurmaya gelen CIA ajanları tarafından bayıltılıyoruz ve işte bildiğniz sorgu odasında başlıyoruz.

Tüm bunlar olduktan sonra Hudson ve Weaver bize hala sorgu odasında yalvarıyor, çünkü Reznov'un 1945'te yokettiğini sandığı Nova Projesi devam etmekte ve üstüne üstlük geliştirilerek Nova-6 halinde çok daha güçlü bir gaz haline getirilmiş ve ABD'de ki uyuyan hücreler tarafından tüm ABD karasına yayılmak üzeredir. Mason'da sürekli rakamlar ve numaralar gördüğ için, CIA bunun bir şifreleme olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden CIA bu yayın merkezinin Mason tarafından bildiğni düşünmektedir ve ona hatırlaması için türlü ilaçlar ve ikna yeteneğini kullanır. Son anda Nova-6'nın ve numaraların yayın merkezinin "Rusalka" adlı bir gemide olduğunu hatırlayan Mason, sorgudan çıkar ve Hudson CIA, MACVSOG ile birlikte üssü yok etmeye giderler, başarılı olurlar ve Mason son kalan kişi Dragovich'i de orda boğarak öldürür.

İyi oyunlar!