40
İncelenen
ürünler
0
Hesaptaki
ürünler

HKN tarafından yazılan son incelemeler

< 1  2  3  4 >
40 sonuçtan 21 ile 30 arası gösteriliyor
4 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 7.3 saat (İnceleme gönderildiğinde: 7.2 saat)
Geliştiriciliğini Techland'ın yaptığın, yayımcılığını Ubisoft'un üstlendiği Call of Juarez: Bound in Blood 30 Haziran 2009 çıkışını gerçekleştirdi.

Call of Juarez: Bound in Blood ile birinci oyundan tanıdığımız Rahip Ray'in geçmişine tanık oluyor ve bir rahibin neden bu kadar iyi silah kullandığı sorusunun cevabını alıyoruz. Birinci oyunu oynayıp hayran kalanlardan mısınz? Call of Juarez sizin favori vahşi batı oyunlarınızdan mı? O halde durmayın ve Call of Juarez: Bound in Blood ile tanışın. Böylece kafanızdaki soru işaretlerini silin. Ancak söylemeliyim ki serinin birinci oyununu oynamadıysanız önce onu oynamanızı öneririm.

Oyuna küçük bir ara sahne ile giriş yapıyoruz ve silahını birbirine doğrultmuş iki kardeş ve bir kadını görüyoruz. Ardından yıllar öncesine dönüp kendimizi savaşın tam ortasında buluveriyoruz. Ray ve Thomas neden birbirlerine silah çekmişlerdi? Bütün oyun boyunca bunu öğrenmek için altıpatlarımızın namlusunun soğumasına fırsat vermiyoruz.

Thomas ve Ray ile orduda savaş mücadelesi verirken bir karar alırız ve ordudan kaçarız. İşte macera bundan sonra başlar. Bizden intikam almak isteyen Ordu Komutanı ve Askerleri, Kızıl Derililer, Meksikalılar ve daha neler neler. Ve bütün bunlara karşın sadece 3 kardeş.

Thomas ve Ray'in bir küçük kardeşleri daha var. Adı William. Kendisini kontrol etme şansımız yok. William, Thomas ve Ray'in şiddetini dini konuşmalar yaparak bastırmaya çalışıyor. Sürekli olarak bir şeyi kan akıtmadan da çözmenin mümkün olduğunu anlatıyor. Ancak tabi bizimkiler bunu dinlemiyor. Ray dini konuşmalara önem vermediği halde yine de onu rahipliğe iten şey ne olacak?

Her bölüme başlamadan önce 2 karakterden birini seçmemiz gerekiyor. Hangi karakter sizin oynayışınıza daha yakınsa onu tercih etmenizi öneririm. Her iki karakterin kendine has özellikleri var. Ray, Thomas'tan yaşça büyük. Bu yüzden çok yüksekleri tırmanamıyor. Bu yüzden Thomas'tan yardım almak zorunda. Thomas halat ile çok yükseklere tırmanabiliyor. Ayrıca yay kullanıp, tüfekle uzun atışlar yapabilirken, Ray ilk oyundaki gibi daha çok yakın dövüşte tabancalar ile mücadele veriyor.

Silahlarımız klasik vahşi batı silahları. Altıpatlar, tüfek, yay, dinamit vs. Bu silahlar da kendi içinde has özelliklere sahip olup ayrılıyor. Örneğin uzun namlulu altıpatlar ve kısa namlulu altıpatlar. Ayrıca ilk oyundaki gibi konsantrasyon modu bulunmakta. Ard arda düşman öldürdükten sonra bu mod doluyor ve kullanınca zaman yavaşlıyor. Böylece size sadece imlecinizi hareket ettirip ateşlemek kalıyor. Oyunumuz vahşi batı oyunu olunca haliyle yine düellolar bulunmakta. Hızlı olan kazanır.

15 bölümden oluşan oyunumuz ortalama 7-8 saatlik bir oynanış süresine sahip. Özellikle son bölümlere doğru heyecanın arttığını ve bir an önce bitirmek istediğinizi göreceksiniz. O yüzden olur da oyunun ortalarına doğru sıkılırsanız sıkın dişinizi. Daha göreceğiniz çok şey var.

Kaliteli vahşi batı temalı oyunların arasında kendine yer bulan Call of Juarez: Bound in Blood ile üç kardeşin kural tanımayan yolculuklarına katılmaya hazır mısınız?
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 3.9 saat (İnceleme gönderildiğinde: 3.4 saat)
Geliştiriciliğini Free Lives'ın yaptığı yayımcılığını Devolver Digital'in üstlendiği Broforce 15 Ekim 2015 tarihinde PC'ye, 1 Mart 2016'ta ise PS4'e çıkışını gerçekleştirdi.

Bu oyuna The Expendabros ile aşina olanlarınız vardır. The Expendabros, Broforce'un bir nevi ücretsiz hali gibi birşey. Eğer Broforce'u satın almadan önce tereddütteyseniz The Expendabros'u Steam üzerinden ücretsiz edinip test edebilirsiniz. Ancak The Expendabros'tan farklı yönleri var. Daha çok bölüm, daha çok kahraman, daha çok boss bunlardan bir kaçı. Favorim Blade serisinden Daywalker.

Oyuna giriş yaptığınızda kartalın attığı çığlık, göreve başlarken "Go! Go! Go!" diye bağıran asker öyle bir gaza getiriyor ki gerçekten Rambo, Terminator veya başka bir savaşçı gibi güçlü hissediyorsunuz.

Göreve başlamadan önce minyatür bir dünya üzerinde helikopterimiz ile görev bölgelerine iniş yapıyoruz. Oynanacak çok fazla bölüm var. Acayip eğlenceli bir oyun. 4 arkadaş toplanıp oynanınca ne kadar eğlenceli olacağı her halinden belli.

Karakterlerimizi oyun içinde değiştirebiliyoruz. Bunun için tutsak askerleri kafesi kırıp kurtarmamız gerekiyor. Böylece ölünce oyunun bitmemesi için gerekli canlarımızı kazanıyoruz. Her karakterin kendine has özellikleri var. Blade' in bıçakları, Indiana Jones' un RPG tadında kurşunları, Rambo' nun el bombaları. Rambo' nun el bombaları diyince biraz eksik bir özellik gibi geliyor ancak 6 tane el bombası olunca her yeri yıkıp dağıtabiliyorsunuz. Bu özellikleri hemen harcamamanızı öneririm. Çünkü boss savaşlarında veya zorlanacağınız bir düşman grubunda kullanmanız sizi rahatlatacaktır.

Oyun gittikçe daha zor bir hal alıyor. Örneğin bazı bölümlerde patlamaların olduğu bir yerde bir an önce gitmeniz gereken yere gitmeye çalışıyorsunuz. Bazen 30-40 düşman ile aynı anda çarpıştığımız yerler var. Burada benim yaptığım olabildiğince hızlı bir şekilde o kaos ortamından kaçmak için yerin dibine ateş ederek saklanmak oldu. Hızlı bir şekilde ilerlemeniz mümkün değil. Bir strateji belirlemeniz gerek. Sıradan düşmanlarla mı ilgileneceksin? Yoksa büyü yaparak ruhları üzerine salan büyücüye mi saldıracaksın? Her geçen bölümde yeni kahraman açıldığını gördüm. Kim bilir daha neler var. Her yeri didik didik ettim ancak oyunun ilerlemesi %96'da kaldı. Acaba neyi unuttum?

Oyundaki düşman çeşitliliği bir hayli fazla. Sadece insanlardan ibaret değil düşmanlarımız. Bir süre sonra işin içine Alien'lar giriyor. Alien varsa başka ne olabilir? Tabi ki Predator. Ama merak etmeyin, Predator bizim kontrolümüzde olan bir kahraman oluyor. Alien ile diğer düşmanlarımızın kapışmasını izlemek bir hayli eğlenceli.

Doomsday bölümleri mevcut. Gothic bir havaya hakim olan bölümlerde çeşit çeşit yaratıklarla, kan banyosu yapan ruhlarla vs. karşılaşıyoruz. Her geçtiğiniz bölümde yeni bir süpriz ile karşılaşıyorsunuz.

Oyunu isterseniz 20 kere bitirin tekrar başa dönüp oynarsınız. Çünkü kahraman fazlalığı, her yerin yıkılabilirliği, yaşadığınız hızlı aksiyon ile oynadığınız bölümlerin çoğunu hatırlamanıza imkan yok. Broforce ile aksiyonun dibine vurabilirsiniz. Arkadaşlarınız ile eğlencenin dibine vurabilirsiniz.
Yayınlanma 18 Ocak 2017. Son düzenlenme 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
7 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 13.2 saat (İnceleme gönderildiğinde: 12.9 saat)
Frictional Games.. 30 Mart 2007'de karşımıza çıktı. Bundan önce Penumbra ile 2006'da tanışmıştık. Kimileri varlığından bile habersizdir. Her neyse gelelim Overture'a. İyi ki de çıktı. Favori oyunlarımdan biridir. Hikayesi olsun, oynayışı olsun beni adeta oyuna kilitler.

Babası ölünce sadece evrakları kalmış geriye. Ama babası bunları yak demiş. Ama biz insanlar yakar mıyız? İyi ki yakmamışız ve Penumbra çıkmış. Bizim karakter hemen Kanada'nın yolunu tutar ve kamarasından çıkıp karlı fırtınalı bir yere çıkarız. Elimizle bulmuşcasına kapağı kaldırıp atılırız maceraya. Merdiven de kırılır geri dönüşü olmayan bir macera olur bizim ki de.

Kullanma kılavuzları, günlükler, kitaplar buluyoruz. Gün bilmem kaç, örümcek beni ısırdı, dilimde çıkan şeyi kopardım vs. Neler yaşadıklarını anlatmış. Bu adam bunları yaşayıp öldü mü yoksa ölmedi mi merak ediyoruz. Sürekli yalnız oluyoruz. Örümcekler ile yaşadığımız bir kovalamaca var. Örümceklerin yuva yaptığı yerlerde. Yumurtalar çatlıyor içinden yenileri geliyor. Müthiş bir kovalamaca. O kovalamaca da bir de bulmacamız var. Örümcekler ile ilgili başka bir püf nokta daha var ama onu kendiniz bulmalısınız.

Envantere sahibiz. Bol aksiyondan uzağız. Arada çekiç ile köpek,örümcek öldürüyoruz o kadar. Dahası yok. Zaten olmasın da böyle çok güzel. Ancak bu öldürmek biraz sıkabilir çünkü bir kapıdan başka bir yere geçiş yapıp döndüğünüzde yeni köpekler görüyorsunuz. Işık kaynağı olarak el feneri kullanıyoruz. El feneri kullanırken atmosfer daha korkutucu. Pil bitince korkmayın. Işık çubuğumuz var. Yemyeşil görüyoruz her yeri. Işıklandırma çok iyi ayarlanmış. Karanlıkta olduğunuz halde size saldıran biri yok. Karanlıktayken karanlıkta olduğunuzu anlıyorsunuz. Renkler değişiyor birden.

Zorlu bulmacalara sahip. Hatta bazı bulmacalarda bulduğunuz evrakları,notları okumanız gerekli. Yoksa rastgele halledilecek bulmacalar çıkmıyor. Bazen o kadar zorluyor ki insanı. Ama spoiler verilmeyecek kadar güzel zekice hazırlanmış bulmacalara sahip. Bazen bu bulmacaları yapamayıp sıkılabilirsiniz. Ancak inanın sıkıldığınıza değecek. Zaten oyunun atmosferine girmeyi başarırsanız bulmacaları yapabilirsiniz zorlanmadan. Bir oyunda önemli olan şeylerdendir karakterle özdeşleşmek.

Grafiklere gelecek olursak o kadar da iyi değil. Ama yeterli. En azından korku oyunu için. Bazen ne olduğu belirsiz şeyler görsek de yine de o kadar kötü bir etki yapmıyor oyun üstünde. Sesler ise gayet iyi. Köpeğin sesini ilk duyduğumda o ses beni benden aldı. Açıkcası ben bu oyunda yapay zeka aramadım. Hiç aklıma bile gelmedi. Ancak iyi olduğu söylenemez.
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
6 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 12.0 saat
Şubat 2008'de efsanemin devamı geldi işte. Frictional games çıktı sahneye bir kez daha. Bakalım 1 senede neler değiştirmiş. Neler katmış kendine. Hemen inceleyelim.

Demosunu oynamıştım ilk önce. Bir odada uyanarak başlıyoruz oyuna. Yine meşhur bulmacaları ile başlıyoruz kafa yormaya. Havalandırmada duyduğum sesler. Devamlı arkaya bakmamı sağladı. Overture ile kıyaslanır ise korkutucu atmosferi daha fazla. Hatta bunu oynadıktan sonra Overture sadece bir bulmaca oyunu olarak kalabilir. Ancak yine de gider. Bulmacalarda bu sefer işin içine PC'de giriyor. PC kullanarak çözdüklerimiz de var. Orası biraz zorlayabilir. Bu sefer öyle örümcek yok. Pipisi olan bir vampirimiz, zombimiz her ne haltsa ondan var. İlk karşılaşmamız o kadar tırstırıcı ki. Vermişler eline feneri. Ya sen niye feneri veriyorsun? Karanlıkta da rahat duramıyoruz. Tipe bak. Boşuna örümceklere vurduğunuz gibi vurmayın vampire hemen kaçın. Bazı konuşanları da var. Ben bir tanesini şifreli kapının arkasına kitlemiştim. "Hadi aç şu kapıyı anlaşalım!" falan diyor. Uyanığa bak sen hele. Zaten açmıyor da bizim karakter. Bizim karakter bizden zeki. "Böyle bir delilik yapmam." diyor.

Envanter yine var. Arada geçmişe dönüyoruz. Geçmişe dönüyoruz derken hayalimizde geçmişte dolaştığımız yerlerde dolaşıyoruz. İlk oyundandan hatıralar görüyoruz iyi-kötü.

Grafiklerin hiçbir farkı yok. Overture ile aynı grafiklere sahip. Ama Overture incelemesinde de dediğim gibi grafik mühim değil. Arada nesne nesnenin içinden geçebiliyor veya nesnenin içine bakıp işimizi görebiliyoruz. Bunlar maruz görülebilecek şeyler. Yeterli düzeye sahip grafikler. Sesler muazzam. Vampirin hırıltısı nasıl ama? Gir bir bak. Ancak yapay zeka vasat. Çünkü düşmanlar sürekli aynı yerlerde dolanıp duruyor.

İlk oyunda yer altındaydık. Toprak kokusunu ciğerlerimize çekebiliyorduk. Ancak Black Plague'de nerde olduğumuz belli değil ki. Bir ara pencereden bakınca tuhaf şeyler görmüştüm. Neresi belli değil. Ama bu sefer toprak değil kan kokuyor. Atmosfer değişmiş açıkcası. Ancak böyle de geriyor. Böyle de korkutuyor.
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 0.0 saat
PC ve PS4'e 6 mayıs 2014 tarihinde katılan Whistleblower dlcsi ile akıl hastanesinde yaşananları bir başka açıdan görüyoruz. Oynayış olarak değişen birşey söz konusu değil. Hastalara yapılan işkencelerin asıl yüzlerini, cinselliğin ve dehşetin arttığını göreceğiz. Tencerede pişen el mi desem? Yoksa çavuşu tokatlayan delinin teki mi? Hepsi bu dlcde.

Bu sefer bir yazılımcı olan Waylon Park'ı kontrol ediyoruz. Oyuna Miles Upsshur'a, yani ana oyundaki karakterimize mail atarak başlıyoruz. Böylece oyundaki hikayeden birkaç saat geride başlıyoruz. Sürekli "Acaba biz şuan bunları yaparken, ana oyunda nerde ne yapıyorduk?" diye sorup durdum kendime. "Acaba Miles Upsshur ile karşılaştığımız bir sahne olacak mı?" diye de sordum. Ayrıca ilk oyundaki mekanlardan bazılarına rastladım. Sonra Miles Upsshur ile karşılaştığımız sahne olacağına dair umutlarım arttı. Sonra ne mi oldu? Dur şimdi sürpriz olsun.

Bu sefer bir yazılımcı olduğumuz için kameranın gece görüş modu değil de başka bir ışık kaynağı kullanarak oynayağız diye düşündüm. Ancak kamerayı elime aldığımda bir somurtma olacaktı ki gece görüş moduna geçerken çıkan ses, gece görüş moduna aldığımda gördüğüm atmosfer ile somurtmayı unutup daha çok sevindim.

Maili attığımız için cezalandırılıp işkencelere maruz kaldıktan sonra ana oyunda bizden kaçan, üzerimize atlayan hastaların imajına büründüğümü sandım. Hatta ilk dakikalarda bir doktoru deştiler gözümün önünde. Ancak hemen sonrası.. Ne mi oldu? Boşver..

Yapay zeka aynı yerlerde bıkmadan usanmadan dolaşan delilerden mevcut. Ana oyuna göre ani çıkışlar daha çok var sanki. Durum böyle olunca attığımız çığlıklar fazla oluyor. Bir ara Cry of Fear oynuyorum sandım. Oyunu bir aksiyon oyunu gibi oynarsanız hemen bitecektir. Ancak atmosferi yaşamak isterseniz oyun bitmek bilmeyecek.
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 55.6 saat (İnceleme gönderildiğinde: 54.9 saat)
4 eylül 2013'te PC'ye PS4 olarak 4 Şubat 2014'te Kuzey Amerika 5 Şubat 2014'te Avrupa'ya çıkışını gerçekleştiren Outlast ile herkesin kafasına bir soru kazındı. Korku severler ikiye bölündü. Amnesia: The Dark Descent mı? Yoksa Outlast mı? Üçüncü de var söylemeden olmaz. Ezelden beridir Silent Hill 2'ciler vardır. Her neyse konumuz Outlast.

Bir gazeteci olan Miles Upsshur kontrol ediyoruz. Araba kullanarak bize atılan mailde verilen adrese gidiyoruz. Arabayı biz değil kendisi kullanıyor. Ama eminim biz kullansaydık NFS serisine rakip olurdu. Çünkü oyunun dinamikleri harika. Grafikleri o kadar doyurucu ki..

Bazı oyunlar vardır. Baka kalırız "Acaba bu ne?" diye. O kadar uğraşılmamıştır grafikleri ile. Bu oyunda hiç öyle bir sıkıntı yok. Şöyle arada manzaraya bakayım falan diyorsunuz. Bağırsaklar, böbrekler vs. O kadar güzel ve doyurucu ki. Hakikaten atmosferi çok iyi yaşıyorsunuz. Karanlıkta gece görüş modumuz bizim tek dostumuz oluyor. Gece görüş moduna geçince o atmosfer varya o atmosfer bize neler yaşatıyor neler..

Oyunda sürekli kaçmamız bize çaresizlik aşılıyor. Kaç saklan ya da öl. Kararını ver geç olmadan. Yoksa Chris Walker başını gövdenden ayırabiliyor. Gazetecilik iç güdüsünü yaşarsak kamera elden düşmeden her deliğe bakarız ve oyun süresi bizi doyurur. Ama CS 1.6 da gözü kapalı adam vuran, CODMW 3' de Revolver'a bıçak çeken biriyseniz, kısacası bu oyunu o oyunlar ile karıştırırsanız çok kısa biter. Oyunu bir korku oyunu olarak oynamalısınız.

Chris Walker dedik. Size rahat vermeyecek. Geçmişini dosyalardan öğrenirsiniz spoiler olmasın. Buna hangi insan gücü karşılık verebilir. Ha pipisi açıkta iki abi var. Bıçaklarıyla deşiyorlar ortalığı. Anca onlar yamultur bir de başkası daha var yamultacak. Ama onu kendiniz öğrenirsiniz zaten.

"MEAT!" diye bağırıp bizi kovalayan adamlardan kaçarken yaşadığım panik, o sesler, aç kapat sürükle.. O an kafamda kazınmış bir şekilde duruyor. Hangi oyunun hangi sahnesi siler o bölümü kafamdan bilemem. Silinice söylerim.

Herhangi bir kafa zorlayacak bir bulmacası yok. Hatta hiç yok. Koş babam koş. Sadece koşmaya dayalı bir oyun. Yapay zeka aynı yerlerde dolaşan deliler. Bir süre sonra ezberliyorsunuz nerden nereye gidiyor. Oyunda korkudan çok gerilimin fazla olduğunu söyleyebilirim. Fazla olmasa da Jump Scare mevcut. Ama bu hiç problem değil. Gel kork.
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
4 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 1.6 saat (İnceleme gönderildiğinde: 0.7 saat)
21 ekim 2003'de çıkışını yapan Nosferatu: The Wrath of Malachi bizi klasik şato olayına sokuyor ancak bir farklılığı var. Her oynayışta farklı yerlerde çıkıyor yaratıklar karşımıza. Korkmak için ikinci kez oynayabilirsiniz. İkinci kez oynadığınızda yabancılık çekeceksiniz. Bu da korku oyunları için iyi hatta mükemmel bir özellik. Ancak pek iyi başarılı kullanılamamış bu oyunda. Bir keresinde bütün oyunum boşa gitti. Sırf o özellik yüzünden. Kayıt yaptığımda duvarın üstündeyken. Yükleme yaptığımda duvar yoktu. Bununla karşılaşmamak için kayıt olayını iyi ayarlayın.

Konusuna değinecek olursak; Kız kardeşimizi Kont bir adama verdik. Şatoda düğün var. Düğüne geç kalıyoruz. Şatoya geldiğimizde ortalıkta kimsenin olmadığını görüyoruz. Sonra birşeylerin ters gittiğini anlayıp başlıyoruz aile bireylerini bulmaya. Şatodan girişinde bir bölüm var. Bulduğunuz bireyleri oraya getiriyorsunuz. Eğer yolda bir saldırıya uğrayıp aile bireylerinden birini kaybederseniz üzülmeyin. Nosferatu buna göz yumuyor. "Ölürse ölsün." diyor ama aile bireyinin sana vereceği ödülü alamıyorsun.

Ses, grafik, atmosfer birbiriyle çok uyumlu. Ben bu oyundaki atmosferi ilk gördüğümde "İşte bu!" dedim. Grafikler korkmak için yeterli. Sesler harika. Işıklandırma? O en müthişi zaten. Ayrıca yapay zeka yok. Sürekli çıkıp kovalayan vampirler falan.

Bu şatonun sırrını çözecek misiniz?
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 23.6 saat (İnceleme gönderildiğinde: 23.3 saat)
Rus yazar Dmitry Glukhovsky'in Metro: 2033 adlı romanından uyarlanıp Mart 2010'da satışa sunulan oyun post apokaliptik bir senaryoya sahip olup bizi Moskova'ya götürüyor. İyi ki de götürüyor ve oyun dünyasına Metro gibi bir oyunu getiriyor.

Oyunda genç bir karakteri yönetiyoruz. İsmimiz Artyom. Hunter isimli biriyle tanışıyoruz ve bir görev karşılığında bize AK47'sini vereceğine dair söz veriyor. Görevimiz yaşanılan tehlike durumunu diğer istasyonlara iletmek. Bu uzun yolculukta başımıza türlü türlü talihsizlikler geliyor. Bu yıkık dökük evrende hayat mücadelesi veriyoruz.

İstasyonlarda yaşıyoruz çünkü mutantlardan ve yeryüzündeki oksijen kıtlığından dolayı yer altındaki metrolarda yaşıyoruz. Metrolardaki yaşantı o kadar normalmiş gibi karşılıyorlar ki şaşırıp kalıyorsunuz. Hala gülüp eğlenebiliyorlar. Bu ne güzel birşey. Bazen de geçmişe dönüyor ve yeryüzü değişime uğramadan önceki halini görüyoruz. Sadece o değil. Hayatlerini de ziyaret ediyoruz zaman zaman.

Metro tünellerini mutantların bastığı an o hissettiğimiz tedirginlik anlatılmaz yaşanır nitelikte. Mutantların yetmediği gibi yine insanlar birlik olamıyorlar. Bazı durumlarda herkes her an düşman olabiliyor. Neo-komünist mi yoksa Neo-Nazi mi? Hangisi daha sıcak geldi sana?

Oyunda oksijen kıtlığı var. Yeryüzünde gaz maskesiz dolaşmak imkansız. Gaz maskemizin filtreleri var. Filtrelerin süreleri var. Bitince kendisi yeniliyor. Tabi yedek filtren varsa. Eğer yoksa gidiyorsun öbür tarafa. Bazı çatışmalardan sonra hasar alırsanız gaz maskeniz çatlayabiliyor veya kırılabiliyor. Gaz maskeniz hasar aldığında ölü insanların gaz maskesi varsa onları alabilirsiniz. Sadece gaz maskesini almayın. Cesetlerin üstünde ne var ne yok alın. Çünkü metrolardaki satış yapan adamlarla kurşun karşılığı alışveriş yapıyoruz. Kurulan tuzaklar var. Kırık camlar, tenekeler ve çeşitli ölümcül tuzaklar.. Bazıları yerinizi bazıları mezarınızı belirliyor. Dikkatli olun. Diğer oyunlar ile karıştırmayız. İlerlerken bir gözünüz yerde olsun. Yoksa tuzaktan çıkan sesin geldiği yeri takip edene kadar çoktan ölebilirsiniz.

Metro: 2033 tamamen bir korku oyunu diyemeyiz. Ancak bazı anları var ki.. Çoğu korku oyununa kök söktürür. Mutantların hırıltıları,bağırışları.. Gerilim yönü ise karanlıkta başlıyor. Karanlıkta görünmediğinizi kolunuzdaki ışıktan anlıyorsunuz. Yeşil yandığında gözükmüyor, kırmızı yandığında gözükür durumda oluyorsunuz.

Sesler bir korku oyunu için yeterli. En azından metal üstünde, tahta üstünde, toprak üstünde yürürken farklı sesler çıkıyor. Bu bile yeterli. Grafikler güzel ancak bazı noktalarda sıkıntı çıkarıyor. Ara sıra FPS düşmelerine rastlıyoruz. Bazen insanların etrafında dolaşırken şarkılar söylediklerini görüyoruz. Bu oyuna öyle güzel yedirilmiş ki. Müzikler için eleştiri yapılacak bir durum söz konusu değil. Durma hadi sen de katıl Metro: 2033 serüvenine..
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 2.5 saat (İnceleme gönderildiğinde: 2.4 saat)
Zombi değil gölge..

Tequila Works tarafından geliştirilen Deadlight 1 Ağustos 2012'de Xbox 360'a, 25 Ekim 2012'de ise PC'ye çıkışını gerçekletirdi.

Randall isimli karakterimizin bir günlüğü var ve oyundaki ilerleyişimiz bu günlükten gidiyor. 1986'da Seattle'da eşini ve çocuklarını kaybetmiş Randall arkadaşları ile güvenli bölgenin yolunu tutuyor.



Tequila Works hikayeyi oyun içerisindeki noktalara serpiştirilen günlük sayfalarından anlamamızı istemiş. 80'lerde geçen oyunda platform öğeleriyle içli dışlıykan yaptığınızın zıpla veya tırmandan ibaret olmadığını görüyorsunuz. 2 boyutlu olmasının farkına bile varmıyorsunuz. Çünkü çizimler mükemmel ötesi. Şehrin o yıkık dökük hali muhteşem yansıtılmış.

Silah çeşitliliği az ancak bu bence bir sorun değil. Her tarafın zombilerle dolu olduğu yerlerde kaç tane silah bulabilirsiniz ya da kaç tane mermi. Bir baltamız var ve zombileri bu baltayla güzel bir şekilde avlayabiliriz ancak bir sorunumuz var. Sorun ise karakterimiz haliyle yoruluyor. Yorulduktan sonra işler tam tersine dönebilir, kaçamayabilir veya kendimizi savunamayabiliriz. O yüzden karakterimizin yorulmamasına dikkat etmeliyiz. Oyunda zombiler tek başlarına bize pek birşey yapamıyorlar ama 5-6 tane aynı anda üstümüze gelince işler zorlaşıyor.

Randall yüzmeyi bilmiyor ve bu bizi sulu mekanlarda zora sokuyor. Aslında yüzmeyi bilmiyor değil de sanki su korkusu varmış gibi. Çoğu yerlerde kurtulma şansı varken birden paniğe kapılıyor. İlk yardım çantalarını yanımıza alamıyor oluşumuz sanki oyun biraz zorlaştırılsın diye yapılmış gibi. Eğer canınız az ise yenileniyor, canınız tam ise ilk yardım çantası olduğu yerde duruyor.

Ara videolar çizgi roman usulü yapılmış ve oyuna ayrı bir hava katılmış. 2D ara videolar pek iç açıcı olmayabilirdi. Oyuna ön yargılı yaklaşmayıp bir deneyin derim. Kısa oynayış süresiyle güzel bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
2 kişi bu incelemeyi yararlı buldu
kayıtlarda 11.4 saat
Aradan üç sene geçtikten sonra Ocak 2011'de çıkışını yapan Dead Space 2 ile korku dolu dakikalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatta daha korkunç dakikalar. İlk oyunun merak uyandıran sonu yüzünden bizi sabırsızlandıran Dead Space 2, üç sene içinde bakalım neler katmış oyuna.

Bir akıl hastanesinde üzerimizde deli gömleği uyanıyoruz ve başlıyoruz aksiyona. Bu başladığımız aksiyon hiç durmuyor. Evet aksiyonu bol. Ama hala korkunç. Bana göre ikinci oyun daha korkunç geldi ama korkuda sadeliği severseniz birinci oyun size göre. Bu sefer yalnız değiliz hiç. Başkaları da var. Yalnız değilsin derken heveslenme hemen. Yaşayan sadece sen değilsin anlamında. Necromorphlardan kaçanlar, çatışanlar da var. Necromorphların çeşitliliği artmış. O hiç ölmeyen Necromorphlar hala var. Bu arada şu ismin güzelliğine bak "Necromorph". Atmosferin tadı başka yani.

Bazı mekanlar ilk oyunda bulunduğumuz mekanlar oluveriyor. "Aaa! Ben burda öldürmüştüm onu.." diyebiliyor insan. Anılarınız tazeleniyor bir anda. Bulmacalar o kadar zor değil. Kilitli kapı açma gibi görevler mevcut. Bulmaca yönünden zayıf olabilir ancak bu oyuna bence yeterli. Envanterimiz yine mevcut. Bu sefer mağazadaki çeşitlilik artmış. Bu da oyuna güzel bir tat vermiş.

İlk oyundaki o hantallık bir kere yok. İlk oyunu oynadığınızda ikinci oyunu oynamadan o hantallığı farketmeniz zor. Ancak ikinci oyunu oynayınca ilk oyundaki karakterin ne kadar hantal olduğunu anlıyorsunuz. Sanki hareket özgürlüğü yoktu.

Grafikler,ışıklandırmalar,sesler birer kademe atlamış. Yapay zeka hala aynı. Sizi gören yaratık hiç peşinizi bırakmıyor. Zaten bir süre sonra buna alışıyorsunuz. Uzaylıdan fazla yapay zeka beklemiyorsunuz. Bazı noktalarda ışık kaynaklarını tutup fırlatmamız ve fırlattığımız yerin aydınlatılıp ne var ne yok bakılması gerek. Işıklandırma burada kendini konuşturmuş. Sesler gayet ürkütücü ve grafikler daha gerçekci. Ayrıca artık uzayla daha iç içeyiz.

Oyundaki aksiyon biraz artsa da o korkudan birşey eksilmemiş. Eğer birinci oyunu oynadıysanız durmayın hemen başlayın. Eğer oynamadıysanız önce Dead Space 1..
Yayınlanma 18 Ocak 2017.
Bu inceleme yararlı oldu mu? Evet Hayır Komik Ödül
< 1  2  3  4 >
40 sonuçtan 21 ile 30 arası gösteriliyor